Subscribe Twitter Twitter

25 Kasım 2009

Liderlik


Geleneksel olarak biz Türk milletinin gözünde çocuklarımız hiç büyümez. Neredeyse 30 yaşına merdiven dayamış adamlara aileleri halen 12 yaşındaymış gibi davranır. Onun bir türlü büyüyüp birçok şey hakkında kendilerinden daha mantıklı karar verebileceğini kabullenmezler bir türlü. Bu nedendendir ki çoğunlukla kendine güvensiz, yeni bir ortama girdiğinde eli ayağı dolanan, düşündüklerini adamakıllı söyleyemeyen bir gençliğimiz var. Böyle bir ortamda o gencin kişiliğini oturtması normalden çok daha fazla zaman alıyor ve işin kolayına kaçarak bulunduğu yerdeki büyüklerinin ağzının içine bakıyor. Bu durum tabii ki futbol takımlarımıza da yansıyor. Özellikle genç futbolcular memleketlerinden uzaktaki bir takıma gidince kendisini her türlü kollayacak bir "abi" arayışına giriyor. Avrupalı ve Güney Amerikalı bir sürü gencecik adam daha 17'sindeyken evini terk edip hiç bilmediği diyarlara gidiyor. Alışma sürecini elbette yaşıyor ama ille de adapte oluyor, sudan çıkmış balığa dönmüyor genellikle. Bizim buralarda ise Semih 25 yaşına kadar "genç" kaldı. Arda takım kaptanı olduğundan beri o kamuoyu baskısını kaldırmakta güçlük çekiyor ve normalde yapmayacağı şeyler yapıyor. Kısacası daha bir sürü genç oyuncumuz zaten yeteneklerini sergilemelerinin kısıtlı olduğu bir ortamda bir de özgüven sorunuyla uğraşıyor.


Bir futbol takımında gençliğin dinamizminin biraz da tecrübe ile birleşmesi önemlidir. Tecrübeden de önemli olan bir şey varsa lider oyuncu sayısıdır. Bir takımda liderlik vasfı taşıyan oyuncu ne kadar çoksa o takım hem taktiksel hem de psikolojik açıdan ne yaptığını grup olarak daha iyi bilir. Rakiplerinden bir adım öndedir çünkü sahada bir robot gibi hareket etmez sadece. Gerektiğinde insiyatif alır, baskı hissettiği anda nasıl davranacağını daha iyi bilir ve kolay kolay dağılmaz. Chelsea'ye baktığımız zaman ilk 11'de oynama kapasitesinde bir sürü oyuncu görüyoruz. Terry zaten hem Chelsea'de hem İngiltere'de kaptan ve 22 yaşından beri takımında bu görevi yapıyor. Lampard da Terry'nin yokluğunda kaptanlığı devralıyor ve doğal liderlik ruhunu saha içi liderliğe çok güzel yansıtıyor. Onunla yan yana oynayan Ballack da aynen bu özellikleri taşıyor ve o da Almanya Milli Takım kaptanı. Son olarak Drogba da kendine has ve özgüveni çok yüksek bir oyuncu, aynı zamanda da Fildişi Sahilleri'nin kaptanlığını üstleniyor. Hal böyle olunca saydığımız oyuncular Chelsea'nin sahada taktikse ve ruhsal anlamda bütünleştiricisi oluyor. Bu durum, akıllı ve iletişimi iyi olan bir teknik direktörle (Mourinho, Hiddink, Ancelotti) birleşince de başarı geliyor.

0 yorum:

Yorum Gönder

ShareThis

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...