Subscribe Twitter Twitter

8 Kasım 2009

Abdullah Avcı


Hiç taraftarı olmayan bir futbol takımını düşünün. Tek bir taraftarı bile olmayan, hatta yöneticileri bile belki de aynı şehre mensup üç büyüklerin taraftarı olan bir takımı... O ülkenin en yetenekli, karakterli ve gelecek için umut veren teknik adamlarından birinin neden o takımdaki art arda 4. sezonuna başladığını düşünün bir de.

Bahsettiğim teknik adam, İstanbul B.Ş. Belediyespor teknik direktörü Abdullah Avcı. Bundan bir önceki durağı ise bilindiği gibi U-17 Milli Takım teknik direktörlüğüydü, şanssız bir biçimde dünya 4.lüğü ile biten. Henüz kısa kariyerini incelendiğinde Avcı'nın halen Belediyespor'da bulunmasının tek bir sebebi göze çarpıyor: baskıdan uzak kalmak. 46 yaşına gelmiş bir antrenör için biraz uzun görülebilir bu süreç, ancak bahsettiğimiz ülke Türkiye olunca aslında o kadar da yanlış bir karar değil.

Ne olursa olsun, futbol ne kadar endüstriyel hale bürünse de, bir kulübün tüm çarklarının dönmesini sağlayan temel etkendir taraftar (teknik teknik bazda değil tabii). Taraftar olmadığı sürece 34 haftanın tamamı deplasman havasında geçtiğinden motivasyon bir kat daha zorlaşır. Bunun yanında kulüp, ticari anlamda gerek ürün satışlarından, gerekse maç hasılatlarından doğacak olan gelirden mahrum kalır. En önemlisi de, kulüp lehine kamuoyunun neredeyse hiç olmaması yüzünden ne TV geliri olur, ne de popülaritenin sözü edilir.


Bu tarz bir kısır döngüden kurtulmanın anahtar rolü, 1987 yılında O. Lyon mucizesinin temellerini mükemmel biçimde atan Aulas modelini uygulamaktır. O sıralarda Lyon, pek de fazla taraftarı olmayan bir ikinci lig kulübüydü. Aulas'ın uzun vadeli akıllı hamleleri ve Lyon şehrinde başarılı sayılabilecek bir futbol takımı bulunmaması sayesinde kulübün popülaritesi yıllar geçtikçe arttı. Önce şehrin, sonra da Fransa'nın en saygın ve takip edilen kulüplerinden biri haline geldi. İşte tam da bunu global bazda pekiştirmek için önemli fırsatları varken Avrupa'daki başarının Ş.L.'de çeyrek finalden öteye gidememesi sonucu şimdilik duraklama dönemindeler.

Buraya kadarki kısım işin futbol kulübü bazındaydı. Lyon'daki gibi uzun vadeli başarı planları kurulmadığı sürece Abdullah Avcı gibi birinin İ.B.B'de çalışması, onun kendi gelişimine büyük önem verdiğini gösterir. Yukarıda bahsettiğim kamuoyu eksikliği tam da bu noktada teknik adamın lehine oluyor işte. Takımı birinci lige çıkarıyorsunuz ve sonrasındaki 2 yılda ligi 12. ve 9. bitiriyorsunuz. Orta sıra takımısınız yani. Avcı bu sezonları 15. sırada tamamlasaydı da takımın başında kalırdı büyük ihtimalle, çünkü onun performansı üzerinden memnuniyetsizliğini dışa vuracak bir taraftar/medya kamuoyu yok etrafında. Yani çalışma ortamı özellikle Türkiye standartlarında çok çok sakin ve rahat aslında. Kendine güvendiği ve gelişiminin sürdüğüne inandığı sürece, takımla da sefilleri oynamıyorsa devam etmesi çok doğal Avcı'nın.

Özetle, Belediyespor'un Türkiye'nin Lyon'u olacağını iddia edemeyiz, ama Abdullah Avcı'nın ülke futbolunun geleceğinde büyük bir rol üstleneceğini söylemek ütopik olmaz. Şu ana kadar kariyerinde hep teknik/ticari anlamda kısıtlı imkanlara sahip ama baskıdan uzak ortamlarda çalıştı. Önümüzdeki dönemlerde de kendi gelişimini daha ileri taşımak adına imkanları daha fazla olan kulüplere geçiş yapmasını bekliyoruz, tabii ki kamuoyu baskısını idare edebilmeyi göze alarak. Kaldı ki kendisinde o karizmanın yeterinde var olduğunu görmek zor da değil.

0 yorum:

Yorum Gönder

ShareThis

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...