Subscribe Twitter Twitter

25 Kasım 2013

Keane vs Vieira


TamSaha'nın Aralık sayısındaki yazılarımdan biri, tarihteki büyük teknik adam rekabetleri üzerine olacak. Detayına girmeyeceğim şimdiden ama elbette listede Alex Ferguson & Arsene Wenger arasındaki düellolar da mevcut. Yukarıdaki videoya nasıl geldim bilemiyorum ama görüntülerin konusu kısaca iki teknik adam arasındaki gerilimin oyunculara da yansıması üzerine. Oyunculardan kastım bir yanda Roy Keane, öteki tarafta da Patrick Vieira olunca olay başka bir boyut alıyor elbette. İrlandalı'nın maça çıkmadan "I'll see you out there!" söylemine Fransız'ın "Oh, come on then!" cevabı müthiş!

Bu arada tarih 1 Şubat 2005, maçın sonucu ise Arsenal 2-4 Man. Utd.

11 Kasım 2013

Messi de Sakatlanır


Kırılmadık rekoru kalmış mıydı Messi'nin? Sonunda tarihin gördüğü ikinci mucizevî Arjantinli'nin de gerçekten sakatlanabildiğini ve formdan düşebildiğini gördük. Zira dün oynanan maçı yarıda bırakan Messi yeni yıla kadar sahalarda olmayacak.

Bu sezon ilk sakatlanışı değil Messi'nin. Daha önce de iki kez aynı yerden sakatlanmıştı ama bir an önce takıma geri dönebilmek için kendini çok zorluyordu. Nitekim yapmadığı sihir kalmayan bu adamın yerine kendimi koyunca eleştirmek gelemiyor içimden. Her başarısından sonra kendisinden beklenenler de artıyor çünkü. Seyircilerin suratında yer alan "Daha ne yapabilir ki?" tadındaki şaşkın bakışa her geçen gün yeni cevaplar bulmaya çalışıyor ister istemez Messi.


Aslında bu his pek de yabancı değil. Neredeyse onun yere tükürüşünü bile Maradona'ya benzetiyor bazıları ama Maradona da bu gittikçe yükselen beklenti seviyesinden çok çekmişti. Dünya futbolu onun gibi bir yeteneği erkenden keşfedip dünya kupası ve türlü başarıların zirvesinde görünce Maradona zamanla ne yapacağını şaşırmıştı. Ve sadece kariyerini değil, hayatını da günden güne batağa sürüklemişti.

Messi'nin Maradona gibi bir çöküşe sürüklenmesi çok uzak ihtimal. Ayrıca karşısında her daim mücadele verdiği bir C. Ronaldo var, ki Maradona'nın karşısına hiçbir zaman bu denklikte bir yetenek çıkmamıştı! Dolayısıyla bir maç yeni bir şey başarıp ertesi hafta o çıtayı yükselten aynı Maradona'ydı. Bugün ise Messi ve Ronaldo arasında görülmemiş bir rekabet izliyoruz.

Yine de bu sakatlık silsilesinin dünya kupası arifesinde başına gelmesi hoş olmadı Messi'nin.

18 Ağustos 2013

Falcao Şimdiden Huzursuz!


Daha birkaç ay önce transfer olduğu Moncao'dan ayrılmak istiyor Falcao!.. Kulübün sahibiyle arasına kara kedi girmiş, finansal problemler ortaya çıkmış vesaire... Ne bekliyordu ki acaba Falcao? Milyoner yatırımları ile yola çıkan kulüpler arasında en büyük fiyasko Monaco olacak gibi görünüyor ve bu daha en başından belliydi. 6-7 bin civarında bir seyirci ortalaması vardı geçen sezon ve bu sezon onca yıldız transfere rağmen bu değişmedi. Böylesine büyük bir yatırımla yola çıkılıyorsa akılcı bir plan olmalıydı ama o da pek yok gibi görünüyor ve taraftar gibi futbol ekonomisinin en önemli rengi ve dinamosu yokken olacak gibi de durmuyor. Kısacası altından kalkılamayacak kadar ağır ve geleceği olmayan bir "proje" Monaco.

Ne diyelim? Falcao gibi bir yeteneği izleme keyfi duyacağımız bir ton kulüp var Monaco'dan başka. Umarım transfer dönemi kapanmadan birinin yolunu tutar, her ne kadar trajikomik bir hamle olacak olsa da...

Proje Transferleri

Değiş(e)meyen Arsenal


Aşağıdaki yazıyı Mart ayının ortasında yazmıştım TamSaha için. Arsenal'in kupasız geçen yıllarına, bunun sebeplerine, gelecek dönemdeki tehditlere ve olası planlara değinmiştim. Bugün gelinen noktada sezona kendi evindeki 3-1'lik Aston Villa yenilgisi ile başladı Arsenal. Üstelik yapılan tek transfer 20 yaşındaki Yaya Sanogo. Rooney, Luis Suarez, Julio Cesar, Fellaini (atladığım varsa lütfen hatırlatın) ve hatta son olarak Gustavo girişimi bile başarısız oldu. Gustavo'nun Arsenal yerine Wolfsburg'u tercih edişi, kalburüstü ve "orta pişmiş" yeteneklerin Arsenal'a neredeyse hiç inancının kalmadığının zirve noktasıdır.

Arsenal: Kupasız 8 Yıl

Sacchi: Futbolda Dün ve Bugün


Futbolda her gelişmeyi, başarıyı, başarısızlığı, ekolü, yıldızları veya herhangi bir mevkî evrimini zamanına göre değerlendirmek gerek. Bunun en güzel örneklerinden birini bu videoda görebiliriz. Sacchi'nin Milan'ı, Total Futbol'un defansif açıdan biraz daha mükemelleştirilmiş versiyonunu sunmuştu bize. Kazanılan birer Serie A ve İtalya Süper Kupa'nın yanı sıra ikişer Avrupa Kupası, Süper Kupa ve Kıtalararası şampiyonluk, Sacchi'nin Milan'ını o dönemin oyun tarzları arasında fazlasıyla ön plana çıkarmaya yetiyor.

Ne var ki tüm bu başarılar Sacchi'nin Milan'daki sadece ilk 3 sezonuna sığmış halde ve sonrası onun için tam bir kuraklık. Sebepleri ise aslında çok basit: böylesine yoğun ekip uyumuna dayanan bir sistemi sürdürebilmenin zorluğu ve sürekli evrimleşen oyun. Videodaki pozisyonların tamamı ofsayt ile sonuçlanıyor fakat dikkat ederseniz bugün bu pozisyonların neredeyse hiçbiri oyunun durmasını gerektirmiyor. Zira hepsi o zamanlar uygulanmayan pasif ofsayt pozisyonları.

Sacchi o dönemin kurallarına ve ortalama taktik anlayışına nazaran mükemmel bir plan yapmış olabilir. Fakat bugün herhangi bir tartışma söz konusu olduğunda herhangi bir takımı Sacchi'nin Milan'ı (hatta genel olarak total futbol) ve onun defansif anlayışı ile kıyaslayanların bir daha düşünmesinde fayda var. Nitekim günümüzde bu planı uygulayan bir takımın maçtan farklı mağlup ayrılmaması bir mucize olurdu.

9 Ağustos 2013

Bale - Suarez - Rooney


An itibariyle yılan hikayesine dönmüş üç büyük transfer çıkmazı var, ki uzun süredir böylesine yoğunlaşmış bir şekilde karşımıza çıkmamıştı. Gareth Bale (Real Madrid), Luis Suarez (Arsenal) ve Wayne Rooney'den (Chelsea) bahsediyorum. Üçünü de kulübü bırakma niyetinde değil. Tottenham'ın Bale'i tutma sebebi o bir türlü aşamadıkları eşiği geçmek adına önemli bir güç olmasıyken, Liverpool ve Man. United ise Suarez ve Rooney'e izin vererek rakipleri güçlendirmek istemiyor haliyle. Fakat üç oyuncu da açıkça ayrılma isteklerini bildirmiş durumda.

İşin anormal kısmı da burada baş gösteriyor aslında. Rooney 2010 yılında ayrılma isteğini kulübe iletmiş fakat tüm o yaygara, U dönüşü yapıp sözleşmesini 2015'e kadar uzatmasıyla son bulmuştu. Hele ki Bale ve Suarez'in durumu daha dramatik. İkisi de kulüpleriyle halihazırda var olan sözleşmelerini henüz geçen yaz uzattı. Bu durumda Bale 2016'ya, Suarez ise 2018'e kadar kendini kulübüne bağlıyordu.

Peki Rooney kendi kafasında belli problemleri aşamadan neden 5 yıllık imza atar? Hadi onu geçelim; Liverpool ve Tottenham, Suarez ve Bale için bariz biçimde en nihayetinde birer basamak kulüp iken neden bu oyuncular bunca uzun süreli imza atar? Özellikle bu ikilinin daha geçen yaz mutlu mesut uzun sözleşmeler imzalayıp bu yaz ille de gitmek istemesi çok absürd. Eğer sözleşme yenileme döneminde kulübünü 2-3 yıllık anlaşma yapmaya veya makul bir serbest kalma bedeline dair madde koymaya ikna edemiyorsan, bugün seni bırakmadıklarında da oturup ağlanmanın çok anlamı yok. Öte yandan bu kulüplerin Süleyman Hurma misali inat etmelerinin de faydadan çok zararı var tabii ki.

Özetle her şeyi de Bosman Kanunu'ndan beklememek lazım. Bugün bu konuda top futbolcunun iradesinde. Gözde bir oyuncu, kariyerinde kısa vadede bir sıçrama planlıyorsa veya bunu öngörebiliyorsa o zaman sözleşmeyi de ona uygun biçimde yapmalı. Yukarıda dediğim gibi süresini kısa tutmalı veya Götze ve Thiago Alcantara gibi mantıklı bir serbest kalma maddesi koydurabilmeli. Tabii ki bu maddeleri kabul ettirebilmek adına belki ayda birkaç bin €'dan vazgeçebilmeli. Elbette en azından birkaç yıllık vadede geleceğini planlayabiliyorsa...

4 Ağustos 2013

Proje Transferleri


Fena bir transfer dönemi geçiriyoruz yine. En azından Süper Lig için pek öyle olmasa bile Avrupa genelinde yine pembe dizi kıvamında transfer hikayeleri dönüyor. Öte yanda gerçekleşmek üzere olan veya gerçekleşmiş öyle transferler var ki; insanın önce dili tutuluyor, sonra da "neden?" diye sormadan edemiyor.

Falcao mesela... Birçok insanın tek başına Atletico Madrid'i izleme sebebiydi son iki sezonda. Tarihi olan veya tarihi "kısa" olup bir şekilde kendini bugünün futbol dünyasında kanıtlamış olan bir kulübe neden imza atmaz bu adam? Akla gelen ilk cevap elbette ki çok basit: para... Monaco açısından bakıldığında ise her şeyden önce bir projenin büyüklüğünü dünyaya duyuran ve bunun devamını kolaylaştıracak parlak bir vitrin... Peki Falcao tek başına bu projeyi başarıya taşıyan adam olabilir mi? Attığı gollerle Monaco'yu Ligue 1 şampiyonluğuna ve birkaç sezon içinde Avrupa'nın zirvesine taşıyabilir mi? Elbette ki zor. En azından bundan önceki Robinho, Eto'o ve Hulk gibi benzer örneklerde bu tarz bir sonuç göremedik. Mantık olarak Falcao'ya çok benzer bir transfere imza atan Cavani'de de görmemiz pek olası değil.


İşin dramatik yanı, en azından birkaç sezon önce örneğin Manchester City formda bir Kaka'yı isterken futbolseverlerin inanacağı bir nokta halen vardı. "Bu adam tek başına olmasa bile ağırlığıyla bu takıma birkaç basamak atlatır mı?" sorusunu sorardı herkes. Belki Kaka ve o dönem onun gibileri de paranın yanı sıra bu ivme içindeki rolünü düşünüyordu karar verirken. Fakat bugünün futbol dünyasında bunun kolay olmadığı, köklü geçmişe sahip kulüpler varken salt para ve biraz yönetim vizyonunun yeterli olmadığı görülüyor.

Sergio Agüero'nun Manchester City'de kaldığı süre boyunca Şampiyonlar Ligi'ni kazanabileceğine kaç kişi inanıyor? Veya son kahramanlarımız Falcao ve Cavani'nin? Bu kalibredeki adamların kariyerine Şampiyonlar Ligi kupası yakışmaz mı? Hulk gibi bir adam yeteneğine ihanet etmiyor mu ya da? Bana göre oynadıkları kulüpte süs bebeği olmaktan o kadar da ileri gitmiyorlar. Her ne kadar bugün bu isimlerin yeteneğine hayranlıkla baksak da büyük ihtimal emekli olduklarında kimse kariyerlerine büyük saygı duymayacak malesef.

7 Haziran 2013

Liverpool 2014: Daha Kötüsü Olamazdı


Önümüzdeki sezon Liverpool'u deplasmanda bu forma ile izleyeceğiz. Her kim seçtiyse biraz değişiklik yapası gelmiş belli ki ama olmamış, ne diyelim!

Sadelik candır...

26 Mayıs 2013

Nihayet Robben


2010 Şampiyonlar Ligi finali ile başlayan bir uğursuzluk Robben'inki. Final maçlarında bir türlü yüzünü güldürmeyen cinsten hani... 2010 Mayıs'ında Mourinho'nun Inter'i Bernabeu'da kupadan uzak tutmuştu onu. O günden bir buçuk ay sonra bu kez Hollanda forması ile dünya kupası finalinde kaybetti Robben. Geçen sezon ise tam bu kez olacak derken Chelsea bozdu planları. Bu kez belki de en istemeyeceği rakip Dortmund'tu finalde. Ama şeytanın bacağını nihayet kırdı Robben. Dün geceki oyunuyla hak etti de.

Fotoğraf Marca'dan bu arada.

ShareThis

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...