Subscribe Twitter Twitter

12 Mart 2009

Villa City'ye

Manchester City'nin önümüzdeki sezon piyasadaki neredeyse tüm yıldız topçulara aç kurtlar gibi saldıracağını tahmin etmek güç değil. Artık parayı basıp David Villa'yı alacaklar gibi görünüyor bir terslik çıkmazsa. Zira Valencia'nın malî durumu iyice zıvanadan çıkmış durumda. Bu sezon başında Villa ve Silva'yı satmadıklarına pişman oldular, hele bir de kriz vurunca... Sonuçta David Villa idealist davranıp büyük takıma gitmek için ısrar etmediği sürece City yolları taştan.

Son 8 Biletleri


Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek finale kalan 8 takım malum ki belli oldu. Beklentilerimden 2 fire verdim bu turda; Juventus'un çıkması çok da beklenmiyordu açıkçası ama Atletico'nun Porto'ya elenmesi sürpriz oldu. İngilizler yine son 8'e 4 takım sokarken İtalyanlar topluca eve dönüş yaptı. İspanya'yı da bu turdan itibaren Barcelona ve Villareal temsil edecek. Villareal'e de helal olsun; Devler Ligi'ne ikinci katılışlarında da çeyrek finali gördüler. 2006'daki ilk katılışlarında yarı final oynamışlardı.

Bu turda Liverpool, Barcelona ve Mancheser United'ı izlemek gerçekten keyif verdi. Özellikle Liverpool'un R. Madrid'i Anfield'ta 4 gol ve müthiş futbolla sahadan silişi uzun süre unutulmayacak cinstendi, nefes aldırmadılar resmen. Aynı sahada geçen yıl Beşiktaş'a bunun 2 katını sallamışlardı da ona fazla değinmeyelim şimdi!

Son olarak İngilizlere tekrar değinmek gerek. Fire vermeden yola devam ediyorlar ve bu durum sürpriz değil açıkçası. Yalnız çeyrek finali gören bu 4 takımda salı ve çarşamba günü ilk 11 başlayan toplam 9 futbolcu vardı sadece! Chelsea'de Cole, Lampard ve Terry; Liverpool'da Carragher ve Gerrard; United'ta Scholes, Carrick, Rooney ve Ferdinand varken, Arsenal'de sadece oyuna sonradan giren Walcott'u görebildik (Liverpool'da da Spearing sonradan oyuna dahil olmuştu).

5 Mart 2009

Sampdoria 3-0 Inter

Sampdoria, son 4 gün içinde Milano'nun devlerine toplamda 5 gol birden salladı. Önce Milan'ı temiz bir futbolla geçti, bugün de Inter'i resmen darmadağın etti. Gollerin biri Cassano'dan, ikisi de Pazzini'den. Hoş, pazar akşamı Milan'ı da bu ikili devirmişti.

4 Mart 2009

IFFHS

Uluslararası Futbol Tarihi ve İstatistikleri Federasyonu’nun (IFFHS) verileri her ay başında yayınlanıyor biliyorsunuz. Ne hikmetse memleketteki tüm medya da dört gözle bunu bekliyor, halbuki çok da adil ve mükemmel bir çalışmanın ürünü değil bu. Sitelerine biraz göz attıktan sonra anlamak mümkün.

Çok detayına girmeden anlatacağım. Prosedüre göre ligler, kalitelerine göre dörde ayrılmış durumda. En üst gruptaki liglerde galibiyet 4, beraberlik 2 puan değerinde ve mağlubiyete puan yok. Bir alt grupta ise bu puanlar 3-1,5-0 şeklinde. Bu şekilde de devam ediyor. Buraya kadar fena değil gibi görünüyor, ancak ligdeki takımlar arasında böyle bir kategorizasyon düşünülmemiş. Yani şimdi Beşiktaş'ın Hacettepe'yi yenince aldığı puanla, Hacettepe'nin Beşiktaş'ı yendiğinde aldığı puan aynı. Hakeza Beşiktaş, Fenerbahçe'yi Şükrü Saraçoğlu'nda yense de aldığı puan aynı. Yani maçların veya rakibin zorluk derecesi hiç hesaba katılmamış.

Durum Şampiyonlar Ligi'nde de aynı. Hangi ülkeden katıldığı fark etmeksizin tüm takımlar için galibiyet / beraberlik puanları aynı. Bu da küçük takımların gayet aleyhine işleyen bir sistem. Diyelim Sivas seneye Devler Ligi'ne katıldı ve grupta Arsenal ile eşleşti (Bülent Uygun Arsene Wenger'le kapışmaya pek meraklı ya, bilirsiniz!). Gidip de Emirate Stadı'nda galip geldiğinde bile Sivas'ın Arsenal'e karşı sıralamada dişe değer bir sayısal üstünlüğü olmayacak. Sonuçta bu istatistiğin amacı kulüpler arasında adil bir performans sıralamasını göstermekse, ki her ay güncelleniyorsa amaç bu olmalı, bu tarz detaylar atlanmamalı bana göre.

Bu arada IFFHS'nin sıralamayı ilk kez yaptığı yıl olan 1991'den günümüze uzanan bir genel liste de mevcut. Yukarıda bahsettiğim noktalardan dolayı bu da adil bir sıralama değil tabiî. Yine de merak edenler buradan buyurabilir.

3 Mart 2009

Claudio Taffarel

Çocukluk malum, o zamanlar varsa yoksa Beşiktaş'tı benim için. Dolayısıyla zamanın Türkiye'sindeki en formda takım olarak Galatasaray neredeyse bir nefret unsuruydu bana göre! Ama o "anti" takımda bile ister istemez sempati duyduklarım vardı açıkçası, Taffarel gibi (tabi Hagi dah ayrı bir yerde benim için). 3 yıl Türkiye'de kaldı ama sanki bizden biriydi o, hatta o kadar bizdendi ki Danette reklamında bile oynadı. 1994 Dünya Kupası'nı kazanıp da geldi Galatasaray'a ve burada kulüp kariyerinin zirvesini gördü. En çok akıllara kazındığı an ise şüphesiz ki UEFA finalinde Henry'nin kafa vuruşunu neredeyse imkansız bir noktadan çıkarmasıydı. Bu da, yukarıdaki fotoğrafı oluşturan o geceki kahramanlıkların sadece başlangıcıydı...

2 Mart 2009

Efendi

İdmanlara çıkmaktan hiç hoşlanmazdım çünkü bana pek bir şey kattığına inanmıyordum.

Uzun koşulardan nefret ederdim çünkü kondisyonum yeterli değildi.

Ben tarihte sezon öncesi hazırlık maçlarına çıkan en kötü oyuncuydum.

Isınma esnasında enerjimi gol pozisyonlarına saklayayım diye toplara asla vurmazdım.

Birisi kariyerimin başlangıcında gelip bana "Bir gün Bobby Charlton'ın milli takım gol rekoruna bir gol yakın olacaksın" deseydi "Ya, tabii" derdim.

Cümleler; kulüp kariyeri boyunca oynadığı 466 maçta 244 gol atan, İngiltere adına 80 defa forma giyip 48 kez fileleri havalandıran, profesyonel kariyeri boyunca tek sarı kart dahi görmeyen Gary Lineker'e ait. İlginç bir adam, efsane...

* Demeçler, FourFourTwo dergisi Şubat sayısından alıntıdır.

İhtiyar Heyeti

Milan'ın takımdaki oyunculara gösterdiği vefa örnek gösterilecek cinstendir, kolay kolay sırtlarını dönmezler futbolcularına. İşte Milano ekibi aynı saygıyı ve özeni 30'unu devirmiş ve sönmeye başlamış yıldızlara da biraz fazla göstermeye başlayınca problem oluyor sanki artık. Tabiî ki bunu yaparken taş gibi işleyen Milan Lab'a olan güvenlerini de göz ardı etmemek gerek. Kulübün sadece son 3 yılda para verip aldığı ve bel bağladığı Zambrotta, Shevchenko, Emerson, Favalli, Oddo, Ronaldo gibi oyuncular hep 30 yaş üstüydü. Performanslarının da maliyetlerini yeterince karşıladığını söylemek güç bu oyuncuların. Hadi bu sezon başında, olmadı ara transferde gelecek vaad eden ve önümüzdeki yıllarda takımın önemli bir parçası olabilecek birini alırlar diye düşündük ama anca reklam kokuları arasında 33'lük Beckham transfer edildi, o da birkaç maç iyi oynayınca neredeyse kahraman ilan edildi.

"Soyunma odasında 35'lik adamların arasında kiminle muhabbet edecek ki?" diye konuşmuştu bu sezon Milan'dan Bordeaux'ya kiralık giden Gourcuff'un babası (ki aynı zamanda menajeri oluyor). Genç Fransız, Milan'daki 2 sezonunda beklenen patlamayı yapamamıştı ama bu sezon Bordeaux'nun ligdeki başarısında kilit rol oynuyor. Ayrıca Fransız ekibi, belli miktarda bir transfer ücreti ödeyerek oyuncunun bonservisine sahip olma hakkına da sahip.

Şimdi bir takım düşünün ki kadrosundaki 29 futbolcudan (ki bunların 4'ü ligde riske edilmeyecek derecede tecrübesiz) 15 tanesi 30 yaşını devirmiş. Bu yaştaki futbolcudan verim alınamaz mı peki? Gayet alınabilir ama kadronun çoğunluğu bu yaşlardaysa o takımdaki motivasyonun, enerjinin, kazanma hırsının en üst düzeyde olmasını bekleyemezsiniz.

Sonuç olarak Milan'ın gerçek anlamda bir değişime ihtiyacı olduğu bana göre artık ortada. Hatta bu değişim; yeni Gourcuff'ların soyunma odasındaki muhabbetlere adapte olmalarındaki problemi acilen ortadan kaldıracak kadar radikal, ayrıca takımın iskeletini derinden sarsmayacak ve fayda sağlayan futbolcuları etkilemeyecek kadar da dengeli olabilmeli. Kısacası Galliani'nin bir satranç ustası kıvamında strateji belirlemesi gerekiyor.

1 Mart 2009

Beşiktaş 106 Yaşında

Kutlu olsun... 106 yıllık köklü kulüp Baba Hakkı'yı, Şeref Bey'i, Süleyman Seba'yı gördüğü gibi Yıldırım Demirören'i, Sinan Engin'i de gördü malesef. Ne diyelim, kulüp olarak tekrar parlak günlere dönebilmek dileğiyle...

Milan'ın Çöküşü

Bugün de Sampdoria'ya 2-1 ile boyun eğdiler ve hafta arasında UEFA'ya veda ettikten sonra taraftarlarını tekrar hüzünlendirdiler. Çok basit bir sistemle oynuyor Milan, taktikleri çok belli. Topu defanstan çıkarırken Pirlo'ya ver, onun önünde nasılsa Beckham-Seedof-Ambrossini (bu maçta Flamini oynadı, sakat olmasaydı Gattuso) üçlüsü var ve kime versen topu ileriye aktarabiliyor bir şekilde. Çizgiler boş gibi Milan'da, çünkü bu iş de beklerin hücuma verdiği desteğe bakıyor aslında. Bugünkü maçta Zambrotta solda idare etti bir şekilde ama sağ kanat Allah'a emanetti. Kısacası genelde ataklarını ortadan yapmaya çalışıyor Milan. Kaka ve Ronaldinho gibi fark yaratan adamlar olmayınca, veya orta sahada yukarıda saydığım çift yönlü elemanlar genel olarak (ama özellikle Seedorf) gününde olmayınca rakip tarafından çok daha kolay çözülebiliyor Milan. Bugün doğru dürüst tehlike bile yaratamadılar Sampdoria kalesinde. Defans da çok parlak değil açıkçası, mesela Senderos Cassano ile karşı karşıyayken bir çalımla 2 metre arkasında kalıveriyor. İsviçreli oyuncu bir türlü alışamadı Çizme'ye... Sonuçta ligin sonuna 12 hafta kala Juve'den 5, tek maçı eksik Inter'den de 11 puan fark yemiş durumdalar.
Bu arada Milan yönetimi Avrupa'dan bu kadar erken elenmeyi beklemiyor olmalı ki UEFA Kupası logolu formalardan bolca bastırmışlar herhalde. Ellerinde kalınca da ziyan olmasın mantığıyla (!) ligde de giydiler bugün. Resimde Pato'nun sol koluna dikkat edin...

Metal

Büyütmek için resmin üstüne tıklayıverin...

La Liga Yanıyor!

Fotomaçvari bir başlık oldu ama La Liga hakkaten tadından yenmiyor bu sezon. Tam Barcelona ligi bitirdi derken son iki haftada kaybettikleri 5 puan onları tekrar düşünmeye itti. Bugün de ilk devrede Nou Camp'ta 6 atıp gönderdikleri Atletico deplasmanına gidiyorlar. Bu arada dün de Real Madrid ligde art arda 10. galibiyetini elde etti. Puan farkı şu anda Barça'nın bir maç eksiğiyle 4. Bir de enteresan olan şu ki, iki devin birbirlerine fikstür avantajı da yok. Çünkü La Liga'da Barcelona ile oynayan takım bir sonraki hafta R. Madrid ile karşılaşıyor. Bu durumda belirleyici olan süreç 32. haftadan sonrasına bakıyor, zira iki takım bu kritik haftadan sonra art arda Sevilla, Valencia ve Villareal'in üstüne bir de birbirleri ile oynayacaklar. Yani bir anlamda 5 hafta boyunca ligin ilk 5 sırası karışacak. İşleri daha da zorlaştırmak gerekirse, bu süreçte Şampiyonlar Ligi yarı final maçları oynanacak. İki takımdan bu tura gelebilen olursa onun taraftarına ve kalp sağlığına acırım artık...

100

Tam da Real Madrid ve Barcelona'nın bu sezonki rekabetine dair bir şeyler karalayacaktım ki, blogdaki 100. postumu girmek üzere olduğumu farkettim. Bu da böyle olsun işte! Futbolsuz kalmamak dileğiyle...

ShareThis

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...