Subscribe Twitter Twitter

27 Mart 2012

13 Yıl Önce: Barcelona 2-2 Brezilya


Görüntüler, Barcelona'nın 100. yıl etkinliklerinden biri olan Brezilya karşılaşmasına ait. Tam 13 yıl önce bugün oynanmış. Ne yalan söyleyeyim, o zamanın Barça kadrosu Brezilya karşısında gölgede kalmış. Yine de bu maçta sarılı forma giyen Ronaldo ve Romario'nun eski Barcelona'lı olduğunu, Rivaldo'nun da o zamanlar bu kulüpte forma giydiğini hatırlatmak gerek. Golünü attıktan sonra doğru dürüst sevinmiyor bile zaten.

24 Mart 2012

Scholes ve Tevez


Bu sezon La Liga kadar olmasa da iki kutuplu bir hal aldı Premier Lig. Manchester'ın iki devi City ve United'ın sahadaki kapışmaları oldukça izlenesiydi. Sezon sonu yaklaştıkça FM tabiriyle "Mind games" (akıl oyunları) dahil olmaya başladı işin içine. City'de Vieira'nın söylediğine kısmen hak veriyorum açıkçası. Cleverley sezona öyle iyi bir başlangıç yapmıştı ki, kimse Scholes'un yokluğunu o kadar da aramayacak gibi duruyordu. Ne var ki Cleverley'nin uzun süreli sakatlığı, orta sahadaki bu boşluğu derinleştirdi. Ferguson'a da Scholes'a tekrar sarılmak düştü. Scholes gibi bir adamın yerini %100 doldurmak elbette ki kolay bir durum değil ama  bu geri dönüşün içinde şanssızlık da var diyebiliriz.

Öte yandan City'de Mancini'nin Tevez'i geri çağırması aslında ilk değil. Onun problemli karakterinin Mancini de en az herkes kadar farkında. Şimdiye dek Tevez ne zaman Manchester şehrini sevmediğini, ailesini özlediğini ve ayrılmak istediğini açıklasa Mancini her daim bir şekilde onu takımda tutmayı başardı. Hatta en sonunda onu kaptan da yaptı. Çünkü City henüz oturmamış bir takımdı ve Tevez'e çok ihtiyacı vardı Mancini'nin. Bu sezon derli toplu bir kimlik bulan City'de Tevez'e duyulan ihtiyaç da eskisi kadar olmayınca o olaylı Bayern maçından sonra  Arjantinli'yi kadro dışı bırakmak için çok düşünmedi Mancini. Aradan geçen aylarda City Premier Lig liderliğini korudu fakat takım sezon başındaki formundan biraz uzaklaştı. United'ın da amansız takibi devam ederken Mancini yine eski silahına döndü elbet. 

Ben açıkçası Mancini'nin Tevez'e sarılışına şaşırmadım. Ama Vieira ve Ferguson arasındaki atışmada lafı kim daha güzel koydu diye sorsalar herhalde oyların çoğu Ferguson'a gider. En azından Sir'ün hareketi karaktersizlik barındırmıyor açıkçası. Bir daha o oyuncunun yüzüne bile bakmayacağını ima edip ilk sıkıştığı anda geri çağırmak öyle basit bir zeytin dalı meselesi değil, İtalyan kurnazlığı.

Yine de böyle şeyler Manchester derbisinde artık kaçınılmaz. Ve bence fena da olmuyor hani. Nitekim La Liga gibi bir ligde koskoca El Clasico varken Premier Lig'e gittikçe daha kızışmalı hal alan bir Manchester derbisi yakışır.

7 Mart 2012

1969'dan Sonra...


"1969 yılında alkol ve kadınlardan vazgeçtim. Hayatımın en kötü 20 dakikasıydı."

George Best

5 Mart 2012

Siyahtan Beyaza Juventus



Serie A’da kendi başına köklü bir imparatorluk misali uzun yıllar yükseliş ve duraklama dönemleri arasında gidip gelirdi Juventus. Yaklaşık 6 yıl önceki Calciopoli skandalı ise Torino kulübünü bir anda gerileme dönemiyle tanıştırdı. O günden beri diriliş çağını yaşayan siyah beyazlılar; yeni kadrosu, stadı ve teknik direktörüyle tekrar yükseliş devrine geçmek üzere.

Takvimler 2006 Mayıs’ını gösterirken İtalya futbolunun umutlu olmak için yeterince sebebi vardı. O yaz düzenlenecek olan dünya kupasının favorilerinden biri, Lippi yönetiminde uyumlu bir ekip olabilmeyi fazlasıyla başarmış gibi görünen Gök Mavililer’di. Milli kadronun çekirdeğini oluşturan Juventus’un taraftarları ise bir kat daha heyecanlıydı. Zira Buffon, Thuram, Cannavaro, Vieira, Nedved, Ibrahimovic gibi isimleri barındıran takımları ligi tek mağlubiyetle zirvede bitirmişti ve tam anlamıyla yenilmez duruyordu. Ne var ki patlak veren şike olayları, güneşli bir bahar havasında yağmura sebep olacak ve Juventus’un üzerine sağanak boşalacaktı.

İronik biçimde büyük bir krizi fırsata çeviren İtalya o yaz dünya şampiyonu olurken, yeni sezonda Milan Şampiyonlar Ligi’ni kazanıyordu. Tüm bunlar meydana gelirken Juventus, Serie B’ye mahkum biçimde gururunu ve eski gücünü tekrar kazanma niyetindeydi. Nitekim bekleyiş çok uzun sürmedi. Ertesi sezon Serie A’ya geri dönen Juve, yüksekten uçmayı unutmuşçasına o günden bu yana sürekli sahada ve kulübede değişimlere gitti. Bugün ise kulüp efsanesi Antonio Conte yönetimindeki enerjik takımı  41 bin kişilik yeni stadın tribünlerinde izlemeye koyulan taraftarlar, eski günlerin özlemini gidermeye iyice yaklaşmış durumda.

Conte Etkisi
Juventus’un zor günlere rağmen ayakta kalıp zirveye yürümesinin altında temel olarak köklerine bağlılık yatıyor. 1923’ten beri kulübü idare ederek İtalya’daki en uzun soluklu spor ortaklığına imza atan ve Juventus’u en zor günlerinde dahi elden çıkarmayan Agnelli ailesi önemli bir etken. Beyaz günlerde olduğu kadar siyah zamanlarda da fedakarlığını yitirmeyen ve bugünkü takımı 90’ların sonundaki  altın çağa bağlayan halka olan Del Piero da unutulmazlar arasında çoktan yerini aldı. Serie B günlerinde takımın başına bir Juventus emekçisi olan Didier Deschamps’ın geçmesi yine aynı geleneğin bir parçası. Bu sezon ekibini nağmalup biçimde Serie A’nın liderlik koltuğunda tutan efsane Conte ise, Juventus tarihindeki bu önemli sıçrama noktası için biçilmiş kaftan.

Conte tekrar ait olduğu yerde

Torino ekibinin Deschamps sonrası dönemde bugünkü konuma gelmesi pek kolay olmadı. Serie A’ya geri döndüğü sezon Juventus, Claudio Ranieri önderliğinde lig üçüncülüğünü kazanarak hiç fena bir başlangıç yapmamıştı. Hatta yükselen beklentiler doğrultusunda ertesi sezonda alınan lig ikinciliği Ranieri’nin koltuğuna mâl oluyordu. Barcelona’daki Guardiola etkisinden ilham alan yönetim, takımı 42 yaşındaki Ciro Ferrara’ya emanet etse de sezon sonundaki  7.lik tam bir hayal kırıklığıydı. Geçtiğimiz sezon ise Zaccheroni ve Del Neri’nin yönetimi altında Juventus daha yukarıya çıkamamıştı.

Nitekim sezon başında takımı canlandıracak isim olarak, kariyerinde sadece Bari ve Siena’yı Serie A’ya yükseltme başarısı bulunan Conte düşünüldü. 13 yıllık Juventus kariyerinde çalışkanlığı ve hırsıyla birçok genç futblcuya ilham kaynağı olan Conte, bu özelliklerini kısa sürede teknik direktör olarak da takıma yansıtmayı bildi. Oyuncularına gerektiği zaman fırça atan, yeri geldiğinde onlarla kahkahalara boğulan, kimi zaman maç sırasında bağırmaktan sesi kısılan bir Conte kimliği var artık takımda. Hatta belki de yıllar sonra ilk kez Juventus medyasının ve tribünlerin odağında bir yıldız futbolcudan ziyade teknik direktör bulunuyor. Kulübün yükselişinin duraklamaya yüz tuttuğu bir dönemde Juventus taraftarı bundan daha iyi bir teknik adam hamlesi hayal edemezdi.

“Bir noktada eğer 5 yıl içerisinde Juventus’un başına geçemezsem teknik direktörlüğü bırakmaya karar vermiştim. Bu düşüncemle küstahlık ettiğimi düşünmüyorum çünkü hayatım boyunca kendime hedefler koymayı ve onları gerçekleştirmek için her şeyi yapmayı alışkanlık haline getirdim. Tabi ki bu takım için sonsuz sevgimi de unutmamak lazım”. Ekim ayında Tuttosport gazetesine verdiği röportajda bu sözleri söyleyen Conte, adeta Juventus için ne kadar doğru bir tercih olduğunu kanıtlıyordu. Bu demecini çalışma tarzı hakkında konuşarak sürdüren Conte, genç oyunculara adeta bir kariyer dersi veriyordu: “Antrenörlüğü seviyorum. Hatta sahada değilken bile daha iyi bir antrenör olmak için neler yapabileceğimi düşünüyorum. Futbolcuyken de böyleydim. Benim için çalışmak, tamamıyla bağlanmayı gerektirir ve bunu daha farklı biçimde ifade edemem”.

Pirlo yaşlandıkça daha da iyi

Değişen Kadro ve Oyun Yapısı
Serie A’ya geri döndüğü 2007 yazından bugüne dek Juventus, transfere fazlasıyla yatırım yapan bir kulüp görünümü veriyor. Bu süre içerisinde tam 317 milyon € harcansa da karşılığı çoğunlukla alınamadı. Özellikle Tiago, Amauri, Poulsen, Diego ve Felipe Melo gibi futbolculara toplamda 100 milyon € harcanıp istenen verimden çok uzak kalınması can sıkıcı bir durumdu. Bu sezon başında ise Conte’nin de onayı doğrultusunda soyunma odasında tam anlamıyla bir temizlik operasyonu yapıldı. Takımda yeri olmayan birçok oyuncuya yol verildi. Yeni transferlere harcanan toplam 92 milyon € ise, kapıya dayanan Finansal Fair Play öncesi tabancada kalan son kurşunu atmak gibi riskli bir hamleydi.

Önce Matri, Quagliarella ve Pepe gibi oyuncuların satın alma opsiyonları kullanılarak bonservisleri alındı. Ardından Vucinic, Vidal ve Lichtsteiner 36 milyon € harcanarak kadroya katıldı. Belki de Juventus’a bu sezon saha içinde en önemli katkı yapan ve Conte’nin sisteminde kritik yeri olan Andrea Pirlo, Milan’dan bedelsiz transfer edildi. Tüm oyuncuların kalite dağılımı, yaş olgunluğu ve teknik kapasite olarak hemen hemen eşit seviyede uyumlu kimliğe sahip olması ise yepyeni bir kadronun beklenenden çok daha hızlı bir şekilde takım hüviyeti kazanmasını sağladı. Elbette bu noktada Del Piero ve Buffon’un birleştiriciliği ile Conte’nin ilham vericiliğini es geçmemek gerek.

Eski tüfekler: Del Piero ve Buffon

Bari ve Siena günlerinde Conte,  4-2-4 taktiğini uygulamaya yönelik hamleler yapıyordu. Bu durum orta ve alt sıra takımları için “cesaret” manasına gelse de, Juventus gibi sürekli daha yukarıyı hedefleyen ve en ufak hatanın çok şeye mâl olabileceği bir kulüpte “risk” demekti. Ne var ki Conte bildiğinden pek de şaşmadı. 4-2-4 dendiğinde akla geldiği gibi çılgınca hücum eden ve savunmayı arka plana atan bir sistem yaratmadı elbette. Bunun yerine rakibe göre taktiğini rahatça değiştirebilen, defansı sağlam, ağırlıklı olarak hücumu düşünen ve oldukça esnek bir ekip ortaya çıkardı. Öyle ki, bu sezon içerisinde 4-4-2, 4-3-3 ve hatta 3-5-2 sistemini bile çok fazla sırıtmadan oynayabildi Juventus. Hemen her dizilişte takımın en önemli silahı ise, önündeki savaşçı Vidal ile Marchisio’nun da yardımıyla oyunu geriden rahatça yönlendiren Pirlo oldu. Elbette özellikle sağ kanada her maç büyük hareketlilik getiren Lichtsteiner ve tüm taktiklere kolayca uyum sağlayan forvet Matri’nin yanı sıra, Conte’nin varisi ilan ettiği Marchisio’yu unutmamak gerek.

Finansal Temizlik
Juventus’un Calciopoli öncesi, sonrası ve bugünkü finansal durumunu aşağıdaki tablo güzel bir biçimde özetliyor. Toplam gelirlerdeki düşüşe ve 95 milyon €’luk net zarara göz atan biri, Finansal Fair Play gün geçtikçe yaklaşırken Torino ekibi için tehlike çanlarının çaldığına kanaat getirebilir. Ne var ki bu görünüm, aslında Juventus’un maddî olarak yolunu açan kısa vadeli bir geçiş dönemi olarak algılanmalı.


Gelir ayağının bir önceki sezona göre %25 azalarak 154 milyon €’ya gerilemesi, kulübü neredeyse Serie B günleriyle aynı seviyeye götürüyor. Bu nahoş duruma yol açan başlıca kalem ise TV gelirleri. Serie A’da geçtiğimiz sezon başlayana kadar tüm kulüpler yayın anlaşmalarını kendileri ayrıca yapıyordu. Bu da büyük takımlara önemli avantaj sağlarken diğerlerinin elini zayıflatıyordu. Fakat 2010/2011 sezonundan itibaren İtalya’da toplu anlaşma sistemine geçilince Juventus da darbe yiyen kulüplerden biri oldu. Bunun üzerine Şampiyonlar Ligi’nin yayın haklarından da mahrum kalınınca önceki sezona nazaran önemli bir gelir kaybı doğdu.

Stadyum gelirleri, köklü bir kulübe yakışmayacak şekilde yıllarca Juventus’un en yumuşak karnı oldu. Şehrin oldukça uzağında kalan ve atletizm pisti yüzünden görüş zorluğu yaratan Delle Alpi stadı, 67 bin kişilik kapasitesinin sadece üçte birini doldurabiliyordu. Böylece gerek maç atmosferi, gerekse gişe gelirlerinden uzak kalan Juventus için yeni ve modern bir stadyum şarttı. Nitekim sezon başında açılan 41 bin kişilik Juventus Stadyumu, kulübün bu noktadaki eksiğini giderecek tüm özelliklere sahip. Hatta yönetimin açıklamasına göre şu an 12 milyon € olarak görünen yıllık maç günü gelirleri 35 milyon €’ya kadar yükselebilir. Ayrıca ticarî gelirleri de umut vaad eden bir kalem olarak algılamak mümkün. Zira Juventus, iki forma sponsoru Betclic ve Balocco’dan yıllık 11,5 milyon € elde ediyor ancak ikisinin de sözleşmesi sezon sonunda bitiyor. Bu da takımın yükselen formu doğrultusunda yeni ve daha yüksek gelir kapıları manasına geliyor.

Kulübün mabedi artık yepyeni Juventus Stadı

Gider ayağına bakıldığında en problemli nokta futbolcu ve personel ücretleri denebilir. Bu rakamın gelirlere oranı 2010’da %67 ile sağlıklı bir görünümdeydi. Fakat 2011’de azalan gelir kapıları ve nispeten sabit kalan toplam ücretler sonucu oran %91’e kadar yükselerek tehlikeli boyutu geçti. 35 milyon €’luk futbolcu amortismanı ise kulübün son yıllardaki savurgan transfer politikasının kaçınılmaz sonucu. Yine de gelirlere oranla böylesine yüksek seyreden giderlerin olumlu yanları da yok değil. Örneğin 2011’de sözleşme fesihlerinden doğan tazminatlar, futbolcu değer düzeltmeleri, bonservis satın alma opsiyonları, kredi harcamaları ve vergi cezaları gibi tek seferlik harcamalar sonucu 50 milyon €’ya yakın zarar edildi. Fakat tüm bunların temizlik operasyonunun bir parçası olduğunu ve önümüzdeki sezonlarda tekrar yazılmayacağını düşünürsek kulübün elinin finansal olarak kuvvetleneceğini görebiliriz.

Juventus taraftarı, belki de hiçbir şeyin asla eskisi gibi olamayacağını düşündürecek kadar kötü günler görmüş olabilir. Fakat kulüp, tarihinin en kötü döneminden köklerine olan bağlılığı ve efsane oyuncularının fedakarlığı sayesinde çıkıyor. Conte’nin tüm kulübü saran pozitif enerjisi, elindeki dengeli ve esnek kadro ile birleşince ümit verici bir alaşım doğuyor. 5 yıl öncesinin karamsar taraftarı, artık yeni stadında eğlenip gönlünce çoşabiliyor. Juventus belki halen altın çağına tam olarak dönebilmiş değil ancak doğru sportif ve finansal hamleler takımın ivmesine paralel devam ettiği sürece güzel günler pek de uzakta olmayabilir.

Not: TamSaha dergisinin Mart sayısında yayımlanmıştır.

3 Mart 2012

TamSaha Mart



TamSaha dergisinin Mart sayısı yayında. Dünya ve Türkiye futbolunun gündemindeki konuları, röportaj ve dosyalarla ele alan derginin 89. sayısı da dopdolu.

Galatasaray'ın Taffarel ve Mondragon sonrası yaşadığı kaleci sorununu çözen yine bir Güney Amerikalı oldu. Sarı-kırmızılıların Lazio'dan transfer ettiği  genç file bekçisi, küçükken istemeyerek geçtiği kalede bugün dünyanın en iyilerinden biri sayılıyor. Uyum sorununu aştıkça form grafiğini yükselten Uruguaylı, Galatasaray'la Avrupa kupalarında başarı kazanmak istiyor. Fernando Muslera: "Ağlaya ağlaya kaleci oldum!"

Adını henüz 18 yaşındayken duyuran ve her daim patlama yapması beklenen bir oyuncu oldu. Özellikle Genç Millî Takımlardaki performansıyla geleceğin yıldız adayı olarak gösterilse de Fenerbahçe'de geçirdiği beş sezonda forma şansını sadece kiralandığı takımlarda bulabildi. Gaziantepspor'daki performansıyla kendisine güvenenleri yanıltmayan süper solak, yeni takımı Trabzonspor'da da döktürmeye devam ediyor. Olcan Adın: "Futbola hiç küsmedim..."

Süper Lig'in en iyi profesyonellerinden birisi  Metin Depe. Kenarda da otursa sahanın içinde de yer alsa kaptanlığını yaptığı İstanbul Büyükşehir Belediyespor'a ekstra bir güç ve ruh katıyor. Bugünlere geliş hikâyesi ise son derece çarpıcı. "Dişiyle tırnağıyla kazıyarak gelmek" deyimi sanki onu tarif ediyor. Son derece açık sözlü, güler yüzlü ve sempatik kaptanın hem hayatı hem de sözleri, genç oyunculara ders verecek nitelikte: Film gibi bir hayat...

Almanya, Türkiye ve İspanya'da geçirdiği futbolculuk kariyerinde bir istikrar abidesiydi Tayfun Korkut. Teknik adamlığa da adımını yine İspanya'da attı. Real Sociedad'ın altyapısında başladığı kariyerinde 1 yıl boyunca İspanya'yı dolaşıp ülke futbolunu gözlemledi. Ardından Almanya'da Hoffenheim ve Stuttgart'ın altyapılarında çalıştı. UEFA Pro Lisansı'nı Köln Spor Akademisi'nden alan ve A Millî Takım'da Abdullah Avcı'nın yardımcılığını üstlenen genç teknik adam, uluslararası tecrübe ve bilgilerini TamSaha ile paylaştı: Çok özel bir yardımcı...

Tam 15 sene Borussia Dortmund'un çeşitli yaş kategorilerinde forma giydikten sonra geçtiğimiz sezon yolu Gençlerbirliği ile kesişti. Bu sezon gösterdiği performansla Süper Lig'in göze batan gençlerinden biri haline geldi. En büyük hedefi bir gün A Millî Takım formasını giymek ve Borussia Dortmund'da kendisine şans tanımayan Jürgen Klopp'la hesaplaşmak. Yasin Öztekin: Sol kanatta yeni bir fırtına...

Süper Lig'de bu sezon adından söz ettirmeye başlayan Çağatay Şahan, aynı zamanda Celal Bayar Üniversitesi'nde doktora yapan bir akademisyen. Öğrencilik yıllarında profesyonel  müzisyenlik yapan, halen piyano çalan, su altı sporlarına meraklı, farklı bir hakem var karşımızda. Üstelik futbolu "hocalık" yapacak kadar iyi biliyor ve  üniversitenin futbol takımlarının antrenörlüğünü yapıyor: "Hakem sınırda yaşar!"

Ayrıca, "Millî Takım: Maçı kaybettik, umudu kazandık", "Deloiette Raporu: El Clasicocular 400 milyon sınırını aştı", "Avrupa Futbol Şampiyonası'nın Tarihi: Rüyadan kâbusa, kâbustan rüyaya", "Afrika Kupası: Zambiya'nın peri masalı", "Borussia Mönchengladbach: Efsane dirilecek mi?", "Unutulmaz üçlüler", "Neuchatel Xamax: Yabancı sermayenin kurbanı!", "Başarısız dublörler", "Juventus: Siyahtan beyaza", "Ernst Happel: Bir zamanlar destan yazardı" dosyalarıyla TamSaha'nın Mart sayısında da futbol kültürünün değişik konularıyla, farklı bir içerik yer alıyor.

1 Mart 2012

Değirmen Ligi


Yukarıdaki tablo, şu an Premier Lig'de bulunan takımlarda 2000/01 sezonundan itibaren görev yapan teknik adam sayısını gösteriyor. Bu sezonu yarım sayarsak 20 kulüp 11,5 yılda toplam 113 menajerle çalışmış özetle. Biraz daha detaya inersek; bir Premier Lig takımı bu süre zarfında ortalama 5,7 menajere görev vermiş, ki bu da diğer bir deyişle ortalama her takımın hemen hemen 2 yılda bir teknik adam değiştirdiğini gösteriyor. Aynı çalışmayı 2000 sonrası değil de öncesinde yapsalar eminim bu süre çok daha uzardı zira Premier Lig ekipleri de teknik adama sabır gösterme konusundaki muhafazakarlığını yaklaşık son 10 yılda önemli derecede kaybetti.

Bu tablo Türkiye'de ne sonuç verirdi bilemem ama internette bizim "seyyah teknik adam" deyince akla gelen 5 ismimize bakında fark yine de ortaya çıkıyor. 2000/01 sezonundan bugüne Hikmet Karaman 12 takım çalıştırırken; Yılmaz Vural, Erdoğan Arıca ve Güvenç Kurtar 11'de kalmış. Ziya Doğan da onları 9 takımla takip ediyor. Liste daha devam edebilir bu gibi birçok teknik adamın bir takım çalıştırıp boş kalınca TV yorumcusu olduğu, sonra ilk fırsatta tekrar yeni bir ekibin başına geçtiği ortamda neyin istikrarından bahsedelim şimdi biz? Veya hangi Anadolu devriminin hayalini kuralım?

ShareThis

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...