Subscribe Twitter Twitter

5 Mart 2012

Siyahtan Beyaza Juventus



Serie A’da kendi başına köklü bir imparatorluk misali uzun yıllar yükseliş ve duraklama dönemleri arasında gidip gelirdi Juventus. Yaklaşık 6 yıl önceki Calciopoli skandalı ise Torino kulübünü bir anda gerileme dönemiyle tanıştırdı. O günden beri diriliş çağını yaşayan siyah beyazlılar; yeni kadrosu, stadı ve teknik direktörüyle tekrar yükseliş devrine geçmek üzere.

Takvimler 2006 Mayıs’ını gösterirken İtalya futbolunun umutlu olmak için yeterince sebebi vardı. O yaz düzenlenecek olan dünya kupasının favorilerinden biri, Lippi yönetiminde uyumlu bir ekip olabilmeyi fazlasıyla başarmış gibi görünen Gök Mavililer’di. Milli kadronun çekirdeğini oluşturan Juventus’un taraftarları ise bir kat daha heyecanlıydı. Zira Buffon, Thuram, Cannavaro, Vieira, Nedved, Ibrahimovic gibi isimleri barındıran takımları ligi tek mağlubiyetle zirvede bitirmişti ve tam anlamıyla yenilmez duruyordu. Ne var ki patlak veren şike olayları, güneşli bir bahar havasında yağmura sebep olacak ve Juventus’un üzerine sağanak boşalacaktı.

İronik biçimde büyük bir krizi fırsata çeviren İtalya o yaz dünya şampiyonu olurken, yeni sezonda Milan Şampiyonlar Ligi’ni kazanıyordu. Tüm bunlar meydana gelirken Juventus, Serie B’ye mahkum biçimde gururunu ve eski gücünü tekrar kazanma niyetindeydi. Nitekim bekleyiş çok uzun sürmedi. Ertesi sezon Serie A’ya geri dönen Juve, yüksekten uçmayı unutmuşçasına o günden bu yana sürekli sahada ve kulübede değişimlere gitti. Bugün ise kulüp efsanesi Antonio Conte yönetimindeki enerjik takımı  41 bin kişilik yeni stadın tribünlerinde izlemeye koyulan taraftarlar, eski günlerin özlemini gidermeye iyice yaklaşmış durumda.

Conte Etkisi
Juventus’un zor günlere rağmen ayakta kalıp zirveye yürümesinin altında temel olarak köklerine bağlılık yatıyor. 1923’ten beri kulübü idare ederek İtalya’daki en uzun soluklu spor ortaklığına imza atan ve Juventus’u en zor günlerinde dahi elden çıkarmayan Agnelli ailesi önemli bir etken. Beyaz günlerde olduğu kadar siyah zamanlarda da fedakarlığını yitirmeyen ve bugünkü takımı 90’ların sonundaki  altın çağa bağlayan halka olan Del Piero da unutulmazlar arasında çoktan yerini aldı. Serie B günlerinde takımın başına bir Juventus emekçisi olan Didier Deschamps’ın geçmesi yine aynı geleneğin bir parçası. Bu sezon ekibini nağmalup biçimde Serie A’nın liderlik koltuğunda tutan efsane Conte ise, Juventus tarihindeki bu önemli sıçrama noktası için biçilmiş kaftan.

Conte tekrar ait olduğu yerde

Torino ekibinin Deschamps sonrası dönemde bugünkü konuma gelmesi pek kolay olmadı. Serie A’ya geri döndüğü sezon Juventus, Claudio Ranieri önderliğinde lig üçüncülüğünü kazanarak hiç fena bir başlangıç yapmamıştı. Hatta yükselen beklentiler doğrultusunda ertesi sezonda alınan lig ikinciliği Ranieri’nin koltuğuna mâl oluyordu. Barcelona’daki Guardiola etkisinden ilham alan yönetim, takımı 42 yaşındaki Ciro Ferrara’ya emanet etse de sezon sonundaki  7.lik tam bir hayal kırıklığıydı. Geçtiğimiz sezon ise Zaccheroni ve Del Neri’nin yönetimi altında Juventus daha yukarıya çıkamamıştı.

Nitekim sezon başında takımı canlandıracak isim olarak, kariyerinde sadece Bari ve Siena’yı Serie A’ya yükseltme başarısı bulunan Conte düşünüldü. 13 yıllık Juventus kariyerinde çalışkanlığı ve hırsıyla birçok genç futblcuya ilham kaynağı olan Conte, bu özelliklerini kısa sürede teknik direktör olarak da takıma yansıtmayı bildi. Oyuncularına gerektiği zaman fırça atan, yeri geldiğinde onlarla kahkahalara boğulan, kimi zaman maç sırasında bağırmaktan sesi kısılan bir Conte kimliği var artık takımda. Hatta belki de yıllar sonra ilk kez Juventus medyasının ve tribünlerin odağında bir yıldız futbolcudan ziyade teknik direktör bulunuyor. Kulübün yükselişinin duraklamaya yüz tuttuğu bir dönemde Juventus taraftarı bundan daha iyi bir teknik adam hamlesi hayal edemezdi.

“Bir noktada eğer 5 yıl içerisinde Juventus’un başına geçemezsem teknik direktörlüğü bırakmaya karar vermiştim. Bu düşüncemle küstahlık ettiğimi düşünmüyorum çünkü hayatım boyunca kendime hedefler koymayı ve onları gerçekleştirmek için her şeyi yapmayı alışkanlık haline getirdim. Tabi ki bu takım için sonsuz sevgimi de unutmamak lazım”. Ekim ayında Tuttosport gazetesine verdiği röportajda bu sözleri söyleyen Conte, adeta Juventus için ne kadar doğru bir tercih olduğunu kanıtlıyordu. Bu demecini çalışma tarzı hakkında konuşarak sürdüren Conte, genç oyunculara adeta bir kariyer dersi veriyordu: “Antrenörlüğü seviyorum. Hatta sahada değilken bile daha iyi bir antrenör olmak için neler yapabileceğimi düşünüyorum. Futbolcuyken de böyleydim. Benim için çalışmak, tamamıyla bağlanmayı gerektirir ve bunu daha farklı biçimde ifade edemem”.

Pirlo yaşlandıkça daha da iyi

Değişen Kadro ve Oyun Yapısı
Serie A’ya geri döndüğü 2007 yazından bugüne dek Juventus, transfere fazlasıyla yatırım yapan bir kulüp görünümü veriyor. Bu süre içerisinde tam 317 milyon € harcansa da karşılığı çoğunlukla alınamadı. Özellikle Tiago, Amauri, Poulsen, Diego ve Felipe Melo gibi futbolculara toplamda 100 milyon € harcanıp istenen verimden çok uzak kalınması can sıkıcı bir durumdu. Bu sezon başında ise Conte’nin de onayı doğrultusunda soyunma odasında tam anlamıyla bir temizlik operasyonu yapıldı. Takımda yeri olmayan birçok oyuncuya yol verildi. Yeni transferlere harcanan toplam 92 milyon € ise, kapıya dayanan Finansal Fair Play öncesi tabancada kalan son kurşunu atmak gibi riskli bir hamleydi.

Önce Matri, Quagliarella ve Pepe gibi oyuncuların satın alma opsiyonları kullanılarak bonservisleri alındı. Ardından Vucinic, Vidal ve Lichtsteiner 36 milyon € harcanarak kadroya katıldı. Belki de Juventus’a bu sezon saha içinde en önemli katkı yapan ve Conte’nin sisteminde kritik yeri olan Andrea Pirlo, Milan’dan bedelsiz transfer edildi. Tüm oyuncuların kalite dağılımı, yaş olgunluğu ve teknik kapasite olarak hemen hemen eşit seviyede uyumlu kimliğe sahip olması ise yepyeni bir kadronun beklenenden çok daha hızlı bir şekilde takım hüviyeti kazanmasını sağladı. Elbette bu noktada Del Piero ve Buffon’un birleştiriciliği ile Conte’nin ilham vericiliğini es geçmemek gerek.

Eski tüfekler: Del Piero ve Buffon

Bari ve Siena günlerinde Conte,  4-2-4 taktiğini uygulamaya yönelik hamleler yapıyordu. Bu durum orta ve alt sıra takımları için “cesaret” manasına gelse de, Juventus gibi sürekli daha yukarıyı hedefleyen ve en ufak hatanın çok şeye mâl olabileceği bir kulüpte “risk” demekti. Ne var ki Conte bildiğinden pek de şaşmadı. 4-2-4 dendiğinde akla geldiği gibi çılgınca hücum eden ve savunmayı arka plana atan bir sistem yaratmadı elbette. Bunun yerine rakibe göre taktiğini rahatça değiştirebilen, defansı sağlam, ağırlıklı olarak hücumu düşünen ve oldukça esnek bir ekip ortaya çıkardı. Öyle ki, bu sezon içerisinde 4-4-2, 4-3-3 ve hatta 3-5-2 sistemini bile çok fazla sırıtmadan oynayabildi Juventus. Hemen her dizilişte takımın en önemli silahı ise, önündeki savaşçı Vidal ile Marchisio’nun da yardımıyla oyunu geriden rahatça yönlendiren Pirlo oldu. Elbette özellikle sağ kanada her maç büyük hareketlilik getiren Lichtsteiner ve tüm taktiklere kolayca uyum sağlayan forvet Matri’nin yanı sıra, Conte’nin varisi ilan ettiği Marchisio’yu unutmamak gerek.

Finansal Temizlik
Juventus’un Calciopoli öncesi, sonrası ve bugünkü finansal durumunu aşağıdaki tablo güzel bir biçimde özetliyor. Toplam gelirlerdeki düşüşe ve 95 milyon €’luk net zarara göz atan biri, Finansal Fair Play gün geçtikçe yaklaşırken Torino ekibi için tehlike çanlarının çaldığına kanaat getirebilir. Ne var ki bu görünüm, aslında Juventus’un maddî olarak yolunu açan kısa vadeli bir geçiş dönemi olarak algılanmalı.


Gelir ayağının bir önceki sezona göre %25 azalarak 154 milyon €’ya gerilemesi, kulübü neredeyse Serie B günleriyle aynı seviyeye götürüyor. Bu nahoş duruma yol açan başlıca kalem ise TV gelirleri. Serie A’da geçtiğimiz sezon başlayana kadar tüm kulüpler yayın anlaşmalarını kendileri ayrıca yapıyordu. Bu da büyük takımlara önemli avantaj sağlarken diğerlerinin elini zayıflatıyordu. Fakat 2010/2011 sezonundan itibaren İtalya’da toplu anlaşma sistemine geçilince Juventus da darbe yiyen kulüplerden biri oldu. Bunun üzerine Şampiyonlar Ligi’nin yayın haklarından da mahrum kalınınca önceki sezona nazaran önemli bir gelir kaybı doğdu.

Stadyum gelirleri, köklü bir kulübe yakışmayacak şekilde yıllarca Juventus’un en yumuşak karnı oldu. Şehrin oldukça uzağında kalan ve atletizm pisti yüzünden görüş zorluğu yaratan Delle Alpi stadı, 67 bin kişilik kapasitesinin sadece üçte birini doldurabiliyordu. Böylece gerek maç atmosferi, gerekse gişe gelirlerinden uzak kalan Juventus için yeni ve modern bir stadyum şarttı. Nitekim sezon başında açılan 41 bin kişilik Juventus Stadyumu, kulübün bu noktadaki eksiğini giderecek tüm özelliklere sahip. Hatta yönetimin açıklamasına göre şu an 12 milyon € olarak görünen yıllık maç günü gelirleri 35 milyon €’ya kadar yükselebilir. Ayrıca ticarî gelirleri de umut vaad eden bir kalem olarak algılamak mümkün. Zira Juventus, iki forma sponsoru Betclic ve Balocco’dan yıllık 11,5 milyon € elde ediyor ancak ikisinin de sözleşmesi sezon sonunda bitiyor. Bu da takımın yükselen formu doğrultusunda yeni ve daha yüksek gelir kapıları manasına geliyor.

Kulübün mabedi artık yepyeni Juventus Stadı

Gider ayağına bakıldığında en problemli nokta futbolcu ve personel ücretleri denebilir. Bu rakamın gelirlere oranı 2010’da %67 ile sağlıklı bir görünümdeydi. Fakat 2011’de azalan gelir kapıları ve nispeten sabit kalan toplam ücretler sonucu oran %91’e kadar yükselerek tehlikeli boyutu geçti. 35 milyon €’luk futbolcu amortismanı ise kulübün son yıllardaki savurgan transfer politikasının kaçınılmaz sonucu. Yine de gelirlere oranla böylesine yüksek seyreden giderlerin olumlu yanları da yok değil. Örneğin 2011’de sözleşme fesihlerinden doğan tazminatlar, futbolcu değer düzeltmeleri, bonservis satın alma opsiyonları, kredi harcamaları ve vergi cezaları gibi tek seferlik harcamalar sonucu 50 milyon €’ya yakın zarar edildi. Fakat tüm bunların temizlik operasyonunun bir parçası olduğunu ve önümüzdeki sezonlarda tekrar yazılmayacağını düşünürsek kulübün elinin finansal olarak kuvvetleneceğini görebiliriz.

Juventus taraftarı, belki de hiçbir şeyin asla eskisi gibi olamayacağını düşündürecek kadar kötü günler görmüş olabilir. Fakat kulüp, tarihinin en kötü döneminden köklerine olan bağlılığı ve efsane oyuncularının fedakarlığı sayesinde çıkıyor. Conte’nin tüm kulübü saran pozitif enerjisi, elindeki dengeli ve esnek kadro ile birleşince ümit verici bir alaşım doğuyor. 5 yıl öncesinin karamsar taraftarı, artık yeni stadında eğlenip gönlünce çoşabiliyor. Juventus belki halen altın çağına tam olarak dönebilmiş değil ancak doğru sportif ve finansal hamleler takımın ivmesine paralel devam ettiği sürece güzel günler pek de uzakta olmayabilir.

Not: TamSaha dergisinin Mart sayısında yayımlanmıştır.

1 yorum:

airness dedi ki...

Hocam blogu google üzerinden takip eden 49 kişi varmış, umarım yazmayı "kimse okumuyor yæ, boşa çırpınıyorum burada." diyip bırakmazsın. Harika bir yazı olmuş. Eline sağlık. Her yazını da keyifle okuyorum.

Yorum Gönder

ShareThis

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...