Subscribe Twitter Twitter

14 Kasım 2009

Çarşı Demirören'e Karşı

Bugünün en dikkat çekici haber başlıklarından biri, başını Alen Markaryan'ın çektiği 36 Beşiktaş taraftarına 1 yıl süreyle İnönü Stadı'na giriş yasağı konmasıydı. Sebep ise, İnönü'de oynanan son iki maç olan Denizli ve Wolfsburg maçlarında bu kişilerin çıkardığı olaylar ve yaptığı çirkin tezahüratlar. Genel olarak ele aldığımızda tribünlerdeki taşkınlıklara, sahaya yabancı cisim atılmasına, organize şekilde ve sürekli küfür edilmesine tabii ki karşıyız. Bunları yapan kişilerin bilhassa tespit edilmesini ve diğerlerine örnek teşkil edecek şekilde onlara yaptırım uygulanmasını da destekliyoruz. Yalnız bu sefer durum bu kadar saf değil. Öncelikle Alen liderliğindeki Çarşı, benim gözlemlediğim kadarıyla bu maçlarda öyle uzun uzun ve birilerini hedef alarak küfürlü tezahürat yapmadı veya bu derece men cezasını hak edecek kadar olay çıkarmadı. Demirören'i hedef aldılar elbette ama onun da kişilik haklarına veya itibarına (!) zarar verecek bir hakaret etmediler. Sadece onun istifasını isteyen, haklı olarak onu o koltukta görmek istemeyen, bu hakkı da arayabileceği tek yerde ve gerektiği şekilde arayan bir grup Çarşı. Sırf bu yüzden stattan men cezası almaları kabul edilecek bir durum değil. Bu durum sadece Demirören'in vasıfsızlığını ve çaresizliğini bir kez daha gözler önüne serdi ve onu daha da zayıflattı.

İkinci olarak Çarşı zaten birçok maçta küfürlü tezahürat yapan; özellikle de Fenerbahçe, Galatasaray, federasyon ve hakeme demediğini bırakmayan bir grup. Demirören bugüne kadar bunları görmedi de şimdi iğnenin ucu kendine dokununca mı akıllandı? Kendisi M. Denizli gelene kadar her sene takımın başarısızlığını gölgelemek adına federasyona ve hakemlere saçma sapan savlarla yüklendi, hatta komik bir sunum da yaptı kamuoyuna! Bu propagandaları sözde güçlendirmek için de tribünleri gaza getirmeye çalıştı ve onların bu yöndeki kötü tezahüratlarını görmezden geldi. Yani bir anlamda onları kullandı. Yazık, şimdi kendini kurtarmak için giriştiği bu hamle gerçekten acınası bir durum; yine ve yine "Beşiktaş Başkanı"na yakışmayan bir hareket.

Kulüp başkanları Anadolu'da genelde para ve nüfuzları sayesinde başa geçerler. Fenerbahçe ve Galatasaray'da bunun için kongrede yoğun manipülasyon gerekir; bürokrasiye bakar kısacası. Beşiktaş'ta da diğer iki büyük kulüpteki durum mevcuttur ancak o koltuğa oturmanız için taraftarı almanız şarttır. Diğer bütün kulüplerden çok daha gereklidir hem de. "Ahmet Dursun, Seba gitsin" diyen taraftar Serdar Bilgili'nin önünü açmıştı. Bilgili Çarşı'nın bulunduğu kapalı tribünü loca yapıp, Demirören de seçim döneminde bu durumu tersine çevireceğini vaad edince taraftarını arkasına alabilmişti. Anlaşılacağı gibi, Beşiktaş camiasında Çarşı zaman geçtikçe güçlenen bir unsur haline geldi. Bu güç büyüdükçe futbolcular ve kulüp başkanı üzerinde baskı kurma kapasitesi iyice arttı. Aziz Yıldırım kulüp çıkarları (ve tabii ki kendi çıkarları) için taraftar gruplarını karşısına alabilirken, Beşiktaş başkan adayı öncelikle tribünün de desteğini almak zorunda.

"Çarşı'nın istediği her zaman olur" demiyorum tabi ama onu arkasında hissetmek önemlidir Beşiktaş başkanının. Her zamankinden daha rahat iddia edilebilecek ve önlem alınmadığı takdirde daha da güçlenecek bir sav var ki; Beşiktaş başkanlığına taraftarla gelen yine onunla gidecek.

0 yorum:

Yorum Gönder

ShareThis

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...