İkinci olarak Çarşı zaten birçok maçta küfürlü tezahürat yapan; özellikle de Fenerbahçe, Galatasaray, federasyon ve hakeme demediğini bırakmayan bir grup. Demirören bugüne kadar bunları görmedi de şimdi iğnenin ucu kendine dokununca mı akıllandı? Kendisi M. Denizli gelene kadar her sene takımın başarısızlığını gölgelemek adına federasyona ve hakemlere saçma sapan savlarla yüklendi, hatta komik bir sunum da yaptı kamuoyuna! Bu propagandaları sözde güçlendirmek için de tribünleri gaza getirmeye çalıştı ve onların bu yöndeki kötü tezahüratlarını görmezden geldi. Yani bir anlamda onları kullandı. Yazık, şimdi kendini kurtarmak için giriştiği bu hamle gerçekten acınası bir durum; yine ve yine "Beşiktaş Başkanı"na yakışmayan bir hareket.
Kulüp başkanları Anadolu'da genelde para ve nüfuzları sayesinde başa geçerler. Fenerbahçe ve Galatasaray'da bunun için kongrede yoğun manipülasyon gerekir; bürokrasiye bakar kısacası. Beşiktaş'ta da diğer iki büyük kulüpteki durum mevcuttur ancak o koltuğa oturmanız için taraftarı almanız şarttır. Diğer bütün kulüplerden çok daha gereklidir hem de. "Ahmet Dursun, Seba gitsin" diyen taraftar Serdar Bilgili'nin önünü açmıştı. Bilgili Çarşı'nın bulunduğu kapalı tribünü loca yapıp, Demirören de seçim döneminde bu durumu tersine çevireceğini vaad edince taraftarını arkasına alabilmişti. Anlaşılacağı gibi, Beşiktaş camiasında Çarşı zaman geçtikçe güçlenen bir unsur haline geldi. Bu güç büyüdükçe futbolcular ve kulüp başkanı üzerinde baskı kurma kapasitesi iyice arttı. Aziz Yıldırım kulüp çıkarları (ve tabii ki kendi çıkarları) için taraftar gruplarını karşısına alabilirken, Beşiktaş başkan adayı öncelikle tribünün de desteğini almak zorunda.
"Çarşı'nın istediği her zaman olur" demiyorum tabi ama onu arkasında hissetmek önemlidir Beşiktaş başkanının. Her zamankinden daha rahat iddia edilebilecek ve önlem alınmadığı takdirde daha da güçlenecek bir sav var ki; Beşiktaş başkanlığına taraftarla gelen yine onunla gidecek.
0 yorum:
Yorum Gönder