Subscribe Twitter Twitter

4 Aralık 2010

Şeytan Azapta


“İhanete uğradık!”

“Sezonluk biletimi yırtıyorum, bu adamların cebine bir kuruş bile koymayacağım!”

“İçi para dolu çantayla gelmiyorlar. Taraftardan bedel ödemelerini isteyecekler!”

Old Trafford’taki atmosfer, 2005 Mayıs’ında Glazer ailesi Manchester United yönetimini kontrol altına almışken işte bu yöndeydi. O zamanlar bu söylemlerin önyargı içerdiğini söylemek kolay olabilirdi. Ancak 2011’e adım atarken kulübün içinde bulunduğu durum o günleri mumla aratır hale geldi.

United Neden Farklı?
Abramovic Chelsea’yi satın alırken taraftarların bu konuda neredeyse hiçbir olumsuz düşüncesi yoktu. Manchester City Şeyh Mansur’un eline geçerken de tribünlere huzur hâkimdi. Çünkü bu iki ismin kulüp kapısından içeri girerken bir çuval parayı beraberinde getireceği biliniyordu. İşte Glazer ailesinin nahoş farkı henüz bu noktada kendini belli etmişti. 790 milyon £ değerindeki satın alma işleminin sadece 250 milyonluk kısmı ailenin cebinden çıkıyordu. Geri kalan 540 m £’u ise bankalardan ve çeşitli fonlardan borçlanmıştı Amerikalılar.

Taraftarın çekindiği, dönmesi zor olan borcun onlara yüksek bilet fiyatları ve pahalı kulüp ürünleri olarak yansıyacağı idi. Hatta büyüyen tepkiler sonucu FC United of Manchester adlı yarı profesyonel bir alternatif kulüp bile kurdular! Nitekim 5 yıllık Glazer dönemine baktığımız zaman ortalama bilet fiyatlarının %48 oranında arttığını görüyoruz. Bu sürecin temelleri 2006 yazında güçlendi zira Glazerlar, aldıkları borcu tekrar şekillendirmeyi tercih etti. Citadel, Och-Ziff ve Perry Capital adlı fon yönetim şirketleriyle yapılan yeni anlaşma sonucu %14’ü geçen faizlerle 660 m £ borç alındı. Bu tutarın yaklaşık 270 milyonluk kısmı, United’ın varlıkları teminat gösterilerek elde edilmişti. Yani 4 yıl içinde borçlar ödenemediği taktirde United’ın çoğunluk hisseleri bu kurumlara geçecekti.

Takvimler 2010 Ocak ayını gösterirken malum yük iyice ağırlaşmıştı. Böylece Glazer dönemindeki ikinci kırılma noktasına gelindi. Ödeme tarihi yaklaşan borcu karşılamak için piyasaya %8,5 faizli 500 m £’luk tahvil salındı ve 2 hafta içinde tamamı alıcı buldu. Uluslararası bankalara olan tüm borç kapatıldı ama bu durum, 2017’ye kadar her yıl yaklaşık 42 m £ faiz ödeneceği anlamına geliyordu.

Üst üste yenilenen borçlara karşın malî tablolarda halen iyileşme görememek, sonunda bazı varlıklı United taraftarlarını harekete geçirdi. “Red Knights” denen grubun lideri eski bir United yöneticisi olan ve Goldman Sachs baş ekonomistliğini yürüten Jim O’Neill’den başkası değildi. Taraftar birliği ile ortak yürütülen uzun görüşmeler sonucu sezon sonunda 800 m £ değerinde bir teklif yapılması planlandı. Gelişmeler üzerine kulübün satılık olmadığını belirten Glazer ailesi, kararlılığını mayıs ayında belli edecekti. Zira adı açıklanmayan Orta Doğu kökenli bir konsorsiyumun tam 1,5 milyar £ tutarındaki teklifi geri çevriliyordu. Dolayısıyla Red Knights henüz ilk denemesini bile yapamadan planları rafa kaldırmak zorunda kalıyordu.

Rakamların Dili
Glazer hâkimiyetindeki 5 yılı özetlersek, toplam 450 m £ faiz harcaması ve banka ödemesi yapılmasına rağmen borç yükünün halen 510 m £’da kaldığını söyleyebiliriz. Yine de Kızıl Şeytanlar sahada kazanan bir takım ve Glazerlar tam da bu imajla özdeşleşmek istiyor olabilir. Peki, bu hırs United gibi köklü bir kulübe ortalama bir yılda neler kaybettiriyor?

Tablodaki rakamlar, Manchester United’ın son 5 sezondaki yıllık kâr / zarar eğilimini açıkça gösteriyor. Buna göre 2009/10 sezonunda elde edilen 286 m £’luk cironun fevkalade olduğunu söyleyebiliriz. Hatta bir önceki sezonun rakamlarıyla belirlenen son Deloitte raporunda United, 278 m £ cirosuyla Real Madrid ve Barcelona’nın ardından 3. sırada yer almıştı.

132 m £ tutarındaki oyuncu ve personel ücretleri rakam olarak çok görünse de, ciroya oranı %46’da kalıyor. UEFA’nın kulüplere bu oranı maksimum %70 olarak tavsiye ettiğini göz önüne alırsak bu kısma kadar tozpembe bir ortam görebiliriz. Keza 101 m £’luk vergi ve faiz öncesi net gelir, kulüp tarihinde bir rekor.

Bu noktadan sonraki 40 m £’luk futbolcu amortismanı, satın alınmış ve ilk sözleşmeleri halen devam eden oyuncuların yıllık bonservis giderini gösteriyor. Örneğin bir futbolcuyu 20 milyon £ bonservis bedeliyle 5 yıllığına transfer eden bir kulüp, bu süre boyunca her yıl 4 m £’u bu kaleme yazmak durumunda. Son yıllarda Nani, Anderson, Hargreaves, Valencia, Berbatov gibi pahalı transferler yapılmış olsa da Manchester City’nin 71, Barcelona’nın 61, Real Madrid’in 55, Chelsea’nin de 49 m £’luk futbolcu amortismanı olduğunu düşünürsek 40 m £’un abartı olmadığını söyleyebiliriz.


Satın Almanın Artçıları
United’ı asıl batıran kalemler, şerefiye amortismanı ile başlıyor. Resmi kayıtlara göre Glazerlar United’ı 790 m £’a satın alırken, bu tutarın sadece 260 m £’luk kısmı defter değeriydi. Yani geri kalan 530 m £, finansal olarak 15 yıllık ömrü olan marka değeri, gelecekteki kazançlar ve futbolcu yatırımlarından oluşan potansiyel bir tutardı. Dolayısıyla muhasebesel olarak 2020’ye kadar her yıl 35 m £ civarında şerefiye amortismanı yazılmak zorunda. Bu kalem kârlılığı olumsuz etkilese de, UEFA’nın Financial Fair Play kuralları çerçevesinde hesaba katılmayacağını belirtmekte fayda var.

Futbolcu satışları eklendikten sonra oluşan 27 m £ ile tablo yine de fena görünmüyor. Fakat en can alıcı nokta asıl bundan sonra baş gösteriyor. Borçların bedeli olan 42 m £’luk net faiz gideri, görünümü bir anda eksiye çevirebiliyor. Onun üzerine eklenen 65 m £’luk haricî faiz gideri de durumu iyice berbat ediyor. Bu kalem, Ocak ayında yenilenen finansal anlaşmalardan doğan kayıplardan ileri geliyor ve o çapta bir değişiklik olmadığı sürece sıfır olarak kalacak. Zaten o olmasa bile kulübün zarar yazacağı ortada.

Özetlemek gerekirse, sadece 2009/10 sezonunda şerefiye amortismanı ve faiz giderleri gibi faaliyet dışı kalemlere 142 m £ harcandı. Yani cironun %50’si bu şekilde havaya uçtu. 65 m £ tutarındaki tek yazımlık haricî faiz giderini çıkarsak bile bu denge anca %27’ye düşüyor. Arsenal gibi sağlıklı işleyen bir kulüpte benzer oranın %6’larda seyrettiğini düşünürsek aradaki uçurumu daha iyi anlayabiliriz. Bu arada kârla kapatılan 2009 yılında Ronaldo’nun satışından gelen 80 m £’un yine ironik biçimde çoğunlukla bu kalemlere gittiğini görüyoruz.

Saha İçi Etkenler
Finansal tablolar tek başına tehlike çanlarını tüm şehre duyurmaya yetiyor. Ne var ki United’ın durumunu daha da karartan ve takımın performansını derinden etkileyebilecek olan potansiyel riskler var. Kulüp, son 5 sezonda 3 şampiyonluğun yanı sıra oynadığı iki Şampiyonlar Ligi finalinden birini kazanmış olabilir. Ancak Van Der Sar, Ferdinand, Neville, Evra, Brown, Vidic, O’Shea, Giggs, Scholes, Park Ji Sung, Carrick, Berbatov gibi temel taşların ve önemli rotasyon parçalarının yaş ortalaması 32’ye dayandı. Ayrıca onların yerini dolduracak olan Rafael, Fabio, Smalling, Evans, Anderson, Obertan, Gibson, Bebe ve Chicharito’dan birçoğunun büyük yıldıza dönüşmesi de hiç kolay görünmüyor.

Bu noktada Alex Ferguson’un rolü çok kritik. İlk gruptaki oyuncuların bir kısmı dünya yıldızı olmamasına rağmen, onları mükemmel bir takım uyumu içerisinde çimento misali tutan kişi Sir’ün ta kendisi. Onun 24 yıllık tecrübesi, O’Shea veya Brown gibi tek başına vasat görünen futbolcuları takım oyunu içinde parlatabiliyor. Yakın zamanda emekli olmayı düşünmediğini belirtse de, Ferguson’ın yeni bir jenerasyon yaratmaya enerjisinin yetip yetmeyeceği soru işareti. Üstelik bunu yapacaksa bile transferler konusunda elinin zayıf olduğu ortada. 69 yaşındaki teknik direktör elbet bir gün kulüpten ayrılacak ama halefinin işi bir kat daha zor olacak. Pahalı transferlerin çok kısıtlı olduğunu varsayarsak, yeni teknik direktörün Ferguson’la benzer düşünceleri paylaşıp eldeki gençlerle uyumlu çalışabilmesi şart.

Tehlikenin farkında olan ve Ekim ayında ayrılmayı düşünen Rooney, tam da bu riskler yüzünden kulüpte azımsanmayacak şiddette bir deprem yarattı. Takımın yaşlandığı ve büyük transferlerin hayal gibi olduğu ortamda Ferguson’ın da kulüpteki son virajına giriyor olması onu karamsarlığa itti. Eğer Rooney sözleşme yenilemek yerine başka bir kulüple anlaşsaydı, diğer oyuncular da bu fikirden etkilenebilir ve saha içi riskler bir kat daha koyulaşabilirdi.


Tünelin Ucu
Son 5 yılda toplam 172 m £ zarar eden ve en az 2017’ye kadar yılda ortalama 80 m £’u bankalara ve faize harcayacak olan bir kulüpten bahsediyoruz. Üstelik bu kulübün kasasında nakit olarak sadece 152 m £’u kaldı. Mevcut durumda United’ın kâr etmesi için tek çıkar yol, her sezon C. Ronaldo ayarında bir oyuncuyu satıp yenilerini yetiştirmek gibi görünüyor! Rooney hariç eldeki futbolcuların bu koşula pek uymadığı ortada. Ayrıca her sezon ligde ve Şampiyonlar Ligi’nde zirveye oynamak, özellikle medya ve maç günü gelirlerini büyütmek adına finansal bir zorunluluk haline geldi. Bilet fiyatlarının daha da artması taraftar isyanını iyice körükleyeceğinden ticari gelirlerin olabildiğince artması hedefleniyor. Nitekim 2010/11 sezonunun ilk çeyreği için açıklanan rakamlar bu konuda iyimserlik yaratmıyor değil. Aon ile yapılan yıllık 20 m £ değerindeki forma sponsorluğunun yanında Turkish Airlines, Thomas Cook ve Betfair ile varılan anlaşmalar, ticari gelirleri geçen sezonun ilk çeyreğine göre %25 artırıyor. Bu durumun sezon geneline aynı oranda olmasa bile olumlu yansıması beklentiler dahilinde.

Sonuç olarak Manchester United ezeli rakibi Liverpool’unki gibi çalkantılı durumlara girer mi bilemeyiz. Ne var ki klasik Amerikalı işadamlarının DNA’sında, girdiği işten zararlı çıkmamak adına her yolu denemek yatar. Bu yolda 1,5 milyar £’luk teklifi bile reddedebilen inatçı bir Glazer gerçeği ortada. Taraftarların ümidi ise ailenin artık şapkadan çıkaracak bir tavşanının olması yönünde.

TamSaha dergisinin Aralık sayısında yayımlanmıştır.

0 yorum:

Yorum Gönder

ShareThis

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...