Subscribe Twitter Twitter

28 Aralık 2010

Arsenal 3-1 Chelsea


Maç öncesi aklımın en ön saflarında bulunan şey, Arsenal'in büyük maç fobisiydi. Kadrolara şöyle bir baktığımda eksikler ve kulübedekiler göze çarpıyordu. Anelka sakatlığından dolayı ilk 18'de yoktu. Arsenal'de de Squillaci, Arshavin ve Chamakh'ın yerine Djorou, Walcott ve van Persie sahadaydı. Bu isimlerin yanında Rosicky, Diaby ve Bendtner de gerektiğinde oyunun yönünü değiştirmek üzere kulübedeydi. Buna karşın Chelsea'de sadece Ramires, Bosingwa ve belki Kakuta el üstünde tutulabilecek yedeklerdi.

Süratli Walcott'ı A. Cole ile eşleştirip Nasri'yi Ferreira'nın önüne sürmek mantıklı görünüyordu aslında. Fransız'ın 41. dakikadaki koltuktan zıplatan ince vuruşu, ilk yarının en güzel anıydı. Arsenal'in sağ tarafında van Persie ile Walcott sık sık yer değiştirerek rakip defansı yıpratmaya çalıştı. Arkadaki Wilshere ve Fabregas'ın dikine pas denemeleri sayesinde ceza sahasına girmeye çalıştılar ama Chelsea çok bütünleşmiş bir takım savunmasına sahip. Çabuk bir şekilde alan daraltmayı biliyorlar. Ancak daha gerilerden gelen Song'un da ilk kez ceza sahasına girmesiyle orayı karıştırdı Arsenal ve golü buldu.

Chelsea ise savunmadaki etkinliğini orta sahada kesinlikle kuramadı. Mikel - Essien - Lampard üçlüsü ile Song - Wilshere - Fabregas'ı bir bütün olarak karşılaştırırsak yaratıcılık bazında net bir fark vardı ilk yarı boyunca. Aldığı topları verimli kullanamayan bir Chelsea izledik ve bu şekilde Drogba da etkili olamadı. Kalou top çıkarmak ve atak başlatmak adına sıklıkla orta sahanın gerisine gelirken, Malouda da Sagna'yı kovalamaktan atağa yeterince destek veremedi. Kısacası Arsenal'in proaktif oyun anlayışına karşı net biçimde reaktif bir felsefeyle oynayan bir Chelsea izledik.


Nitekim ikinci yarıya en azından biraz daha aktif olabilmek adına Mikel'in yerine Ramires ile başladı Ancelotti. Ancak art arda yenen hatalı goller durumu 3-0'a getirince oyunun taktik yönü bir anlamda sıfırlandı. Walcott ve Fabregas'ın yıldırım hızındaki işbirliği, savunmayı hataya çok zorladı. Yine de Ivanovic'in golüyle oyuna tutundular. Arsenal'in eksiği de bu işte. Tüm büyük maçlarda olduğu gibi tecrübeli bir liderin eksikliğini hissettiler. Böyle maçlarda rahat etmeleri için fark yakalayıp gol yemeden onu sürdürmeleri gerek ancak. 3-0 öndeyken bile üstün giden oyunda yenen tek bir gol onların motivasyonunu çökertebiliyor.

3-1'den sonra oyuna giren Bosingwa, Nasri'nin etkinliğini azalttı. Ne var ki Chelsea,  takım olarak diken üstündeymiş gibi oynayan Arsenal'i hataya zorlayacak pas denemelerini yine de yapamadı. 73. dakikada Walcott'ın yerine giren Diaby ile Wenger, bu mantıklı değişiklik sonucunda oyunu garantiye aldı.

90 dakikanın özeti, öncelikle Arsenal'in Fabregas önderliğindeki yaratıcı merkez üçlüsüne yenik düşen Chelsea orta sahası idi. İkincil olarak yedek kulübelerindeki zenginlik farkı etkileyici oldu. Öyle ki, Wenger'in kullanmadığı Arshavin ve Bendtner bile Ancelotti'nin elinde olsaydı maç bu kadar kolay kopmazdı. Transfer döneminde ne olur bilemeyiz ama bu derinlik yoksunu kadroyla Chelsea'nin sezonu nasıl tamamlayacağını merak ediyorum. Mental olarak da son 6 lig maçını kazanamamanın sıkıntısı içindeler. Arsenal ise nihayet büyük bir maç kazanmanın zevkini çıkarıyor. Oyun içindeki ani motivasyon düşüşlerini engelleyebildikleri anda çok daha olgun ve derinlikli bir takım olacaklar.

0 yorum:

Yorum Gönder

ShareThis

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...