Subscribe Twitter Twitter

5 Aralık 2010

Beşiktaş 1-0 Bursaspor


Açıkçası böyle bir maça önceden bilet almayıp maç günü yollara düşmek tam bir işgüzarlıktı benim için. Bunun sonucunda 1 saat karaborsacı peşinden koşup sonuçsuz kalmayı da hak ettim zaten. Nitekim çok da pişman olmadım çünkü maç öncesi o gereksiz  olaylar beni İnönü'den soğutmaya yetti bir kez daha. Evet, maalesef soğuyorum ama bu taraftara da anca böyle dökülen bir stadyum layık işte. Beşiktaş taraftarı maç esnasında ne kadar renkliyse, stad dışında bir o kadar kuduruk. Ne var ki Bursalılar'ın da bizimkilerden aşağı kalır yanı yoktu. Bunu "taraftar takımını savunacak tabi, namus meselesi bu, kimse bizim evimizde gelip artistlik yapamaz" gibi saçmalıklarla süslemeyi de geçelim bir  zahmet. Bu değil ki taraftarlık. İşi gücü olmayan bir sürü insanın hayata tek bağlandığı nokta tuttuğu futbol takımı olunca sonuç böyle oluyor. Amacım bir kısım insanı dışlamak değil burada ama durum da ortada. İşin odak noktası futboldan uzaklaştıkça bu rezalete taraftarlık da diyemiyorum ben. Zira oraya sırf kavga etmeye gelen, birbirini daha ilk gördüğü anda saldırganlaşan binlerce insanın varlığı özetliyor her şeyi.

Maça gelecek olursak, her şeyden önce Beşiktaş'a 3 puanı getiren en önemli unsur bana göre gayet iyi uygulanan takım savunması ve alan presiydi. Schuster'in takımında bir süredir eleştirilen nokta, hatlar arasında bariz bir kopukluk olmasıydı. Son haftalarda belirgin biçimde düzelen bu aksaklık bu maçta hiç görülmedi ve duran toplar haricinde rakibe pozisyon bile verilmedi neredeyse. Volkan'ın basit kırmızı kartı olmasa da durum üç aşağı beş yukarı aynı olurdu bana göre; ki bu kartın ardından Schuster çok doğru bir hamleyle Tabata'yı Necip'n yerine oyuna alarak sol tarafa hareket getirdi. İkinci yarı tıpkı Galatasaray maçındaki gibi iyice kontrollü ve sakin oynayan Beşkitaş adına gol kokusu yayılıyordu. Holosko'nun o müthiş vuruşundan 10 dakika sonra İsmail'in sahaya girmesi de yine bir teknik direktör artısıydı, ki bu da yorulmaya başlayan takımı ayakta tuttu.


Beşiktaş'ın Ali Kuçik'ten başlayıp Aurelio ile sertleşen savunması Bursaspor'u yıldırdı diyebiliriz. Bu dar alanda organize olmayı başaramadılar. Bir ihtimal, Volkan atılmasaydı ve skor dengede gitseydi 60. dakika civarında Sercan oyuna girebilirdi ve bu sayede yorulmaya başlayan Beşiktaş'ın takım savunmasını çözebilirlerdi. Ancak şunu da söyleyelim, Beşiktaş'ta bekler ve orta saha oyuncuları arasında güzel bir uyum vardı bugün. Sahada kaldığı sürece Volkan'ın ve Ozan İpek'in etkili olamaması bu yüzdendi.

Sonuçta Beşiktaş'ın adını zirve yarışına tekrar yazabiliriz. Büyük maçları kazanabileceğini geçen hafta gösteren takım, bugün bunu ispatlamış oldu. İkinci yarı Trabzon, Fenerbahçe ve Kayseri ile oynanacak maçların iç sahada olması tabii ki avantaj. Ancak beni daha çok sevindiren şu ki, Beşiktaş günden güne bir "takım" oluyor. Bugün bunu bir sürü eksik oyuncu varken de gösterebildi üstelik. Bunu her gittiği takımda ortaya koyan Schuster'i bu yüzden ne olursa olsun destekledim, destekliyorum. Zira Lucescu'dan sonra ilk defa birbiriyle kaynaşmış ve uzun vadeli başarıları hedefleyebilen bir takım izleme fırsatına sahibiz. Yeter ki kulüp kendi içinde sağlam durabilsin...

0 yorum:

Yorum Gönder

ShareThis

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...