Subscribe Twitter Twitter

14 Aralık 2009

Soccernomics


Adamım Simon Kuper'in Stefan Szymanski ile beraber kaleme aldığı yeni kitabıdır bu. Yeni okumaya başladım. Futbolu önceki kitaplarında olduğu gibi saha içinden çok saha dışı etkenler çerçevesinde değerlendiriyor ve okuması gerçekten çok zevkli. Henüz Türkiye'ye gelmedi, uzun bir süre de geleceğini sanmıyorum açıkçası.

Football Against the Enemy'nin Türkiye'nin de ilave edildiği son versiyonunu, İstanbul Hilton otelinde Deniz Gökçe ile yaptığı uzun sohbet ile başlatmıştı Kuper. Enteresandır ki bu kitabı yazma fikri de aynı yerde bu sefer Szymanski ile ortaya çıkmış. Daha bolca bu otele gelip boğaza nazır aldığı ilhamla yeni yapıtlar ortaya koymasını diliyoruz!

Soccernomics'te yazmadan duramayacağım bir nokta var (spoiler değil). İlk makalede İngiltere'nin uluslararası turnuvalarda neden başarılı olamadığını ve hüsranla sonuçlanan sürecin her defasında nasıl aynen işlediğini maddeler halinde yazmış Kuper. Sadece Kuper diyorum, çünkü benzer bir makaleyi birkaç yıl evvel Financial Times'ta da yazmıştı. Kitapta biraz daha detaylı ele almış. İşte İngiliz kamuoyunun her defasında eksiksiz işlettiği süreç şu şekilde:
  1. Turnuva öncesi: İngiltere'nin kupayı kazanacağı kesindir.
  2. Turnuva esnası: İngiltere eski bir düşman ülkeyle karşılaşır.
  3. Zaman geçtikçe, sadece İngiltere'nin başına gelebilecek kadar kötü bir şanstan yakınılır.
  4. Diğer herkes hile yapmıştır.
  5. Kupanın yanına yaklaşamadan elenilmiştir.
  6. Elendikten sonraki gün "zaten hayaldi" modunda hayat normal devam eder.
  7. Bir günah keçisi bulunur.
  8. Son olarak, bir sonraki kupanın kesinlikle kazanılacağı düşünülür.
Sonuçta bumerang, atıldığı yere geri döner kısaca. İngiliz basınının öncülük ettiği bu ilginç propaganda gerçekten her seferinde böyle işliyor. Şimdi yukarıdaki maddelerde İngiltere'nin yerine Türkiye'yi koyalım. Aynı olaylar bizim memlekette de geçerli değil mi? Yalnız katıldığımız turnuvadan çok daha fazla onun ön elemelerinde boy gösterebildik. Katılma hakkı kazandığımız dört kupada ise bir çeyrek, iki yarı final gördük. Garip bir milletiz sonuçta. Dolayısıyla karışık değerlendirsek daha doğru olabilir. Buyrun;

  1. "Aslansınız, bir Türk dünyaya bedeldir, Avrupa Avrupa duy sesimizi vs"... Amacımız önce elemeleri geçebilmek. Sonuç olumluysa hedef final, ama asla kupa değil!
  2. Epi topu Yunanistan'la eleme gruplarında karşılaştık.
  3. Sakatlık belaları, basit kart cezaları, "ah o toplar da direkten dönmeseydi"...
  4. Taraflı hakemler, art niyetli rakip futbolcular, sertlik tutkunu rakip antrenörler, ah o şerefsiz (!) İsviçreliler...
  5. Katıldığımız finallere diyecek söz yok. Sistemsizlikle gelen garip yarı finaller!.. Yine de çoğu zaman play-off'tan kurtulamadık, hatta bazen onu da göremedik.
  6. - Nasıl elendik be abi?
    - Bırak şunları be oğlum her sene aynı hikaye...
  7. Oynadığımız turnuvalar parlak geçtiğinden burada genelde fire vermiyoruz. Sadece Euro 96'da Alpay centilmenliği yüzünden (!) hedef haline geldi. Bir de yıllar yılı Hakan Şükür. Ancak 2004'e hazırlanırken Şenol Güneş, 2006 yolunda Ersun Yanal, 2010 kaçınca da Fatih Terim'in kellesi istendi.
  8. "Neyse artık... Zaten genç jenerasyon geliyor. Bütün Avrupa da düşüşte. Aha buraya yazıyorum, 2012'de kesin finale çıkarız."

0 yorum:

Yorum Gönder

ShareThis

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...