Subscribe Twitter Twitter

7 Mart 2011

Beşiktaş: Bir Korku Filmi Senaryosu


Gün ne güzel başlamıştı halbuki... Sabah sporu, ardından uzun bir kahvaltı, Türk kahvesi eşliğinde gazete vs... Giriş kısmının ardından gelen ve King Kenny'nin zaferiyle tatlanan müthiş bir Liverpool - Man. Utd maçı derken sonuç bölümü için gözler ekranda, kalpler İnönü'de olacak şekilde yerimizi aldık. Ama henüz Kop'tan gelen You'll Never Walk Alone melodilerini dinlerken vardı içimde bir şüphe. "Yok" dedim kendimce, "bir günde iki güzel galibiyet fazla". Hele o ikinci maçtaki takım Beşiktaş ise fazladan da öte.

Sezon başından beri diken üstünde izlemediğim gerçekten çok az maçı var Beşiktaş'ın. Öyle ki, aylardır en kolay görünen maçlarda bile rahat olamıyorum zaten. Takım öne geçse de, hatta farkı 2'ye çıkarsa bile arkama yaslanamıyorum. Çünkü insan bir yerden sonra senaryoyu zihninde canlandırabiliyor. Yan top gelir kaleci yanlış çıkar (Hakan kaledeyse senaryo daha gerçekçidir), uzaklardan direk bir top gelir defans uyur, arkaya her türlü bir adam kaçar, bunlar olmasa da biri çıkar saçma sapan kart görür ve oyun döner vs...

Bir takımın maçlarını böyle hop oturup hop kalkarak izlemek aslında bir bakıma zevkli. Heyecanı sonuna kadar yaşıyorsun çünkü. Ama bizimki artık heyecandan ziyade paranoyaya dönüştü. Zira bir zamanlar senaryo olan o pozisyonlar artık tamamıyla yalın gerçekler halini aldı.

Takım hakkında yazılacak o kadar çok şey, o kadar fazla sorun var ki... Hangisinden başlayacağına karar vermiyor insan. Teknik direktör ülkeye halen alışamadı, takım uyumsuz ve yaşlı, yönetimde âkil adam yok ve en kötüsü taraftar birkaç transfere kanarak bunların hepsine göz yumabiliyor. Bir yerden girince yakınılan dertlerin sonu gelmiyor. İşte bu yüzden çok defadır Beşiktaş'ın problemleri hakkında konuşmaktan kaçar oldum. Onun yerine yine kahvemi içeyim, Pazar gazetemi okuyayım, ardından Premier Lig'e ve akşamında La Liga'ya bağlanayım istiyorum.

0 yorum:

Yorum Gönder

ShareThis

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...