Önceki birçok turnuvanın elemelerinde çok kolay ve çok zor gruplar görmüştük. Bu sefer öyle simsiyah veya bembeyaz bir tablo göremiyoruz. İspanya, Hırvatistan ve Fransa'nın olduğu gruplar bir adım öne çıkıyor o kadar ancak ölüm grubu olarak adlandırabileceğimiz bir durum yok ortada. Milli Takım'ın olduğu A grubuna bakarsak ilk gördüğümüz şey, deplasmanlardaki zorluğun nispeten az olacağı. Azerbaycan ve Kazakistan kardeş ülke gibiyken, diğerlerinde birçok gurbetçimiz olduğundan en azından tribünlerde taraftarsız olmayacağız.
"Çıkabilir miyiz" sorusunu sormak yersiz geliyor çünkü 2000'lerin başındaki o müthiş özgüven artık iyice cılızlaştı Milli Takım'da. Kendini
Goliath olarak gören, rakibi kim olursa olsun onu
Davut yerine koyan medyamızın da kamuoyunu bu yönde etkileme gücü azaldı çünkü inandırıcı gelmiyor artık.
"Çek bir Letonya" der evimize döneriz, o yetmez İsviçre'ye gayet nizami biçimde elenip adamları Saraçoğlu'nda tekme tokat döveriz, sonunda Djeko ve Misimovic parlar Bosna'nın altında kalırız. Futbol bu, her türlü sürprize açık ama 2002'den sonra hem kulüp hem de Milli Takım bazında yokuş aşağı gittiğimiz inkar edilemez. 4 aydır Milli Takım'ın teknik direktörsüz olması bu yokuşun dibidir, umarız ki daha da derinleşmez. Bu tabloda tek ümit kaynağımız ise belki tarihte hiç olmadığı kadar çekişmeli geçen Süper Lig. Ve bu rekabetin Milli Takım'a yansıma potansiyeli...
0 yorum:
Yorum Gönder