Subscribe Twitter Twitter

17 Ocak 2012

Güle Güle Nihat Kahveci


Nihat Kahveci'yi bir başka sevmemin nedeni ne olabilir? Beşiktaşlı olması mı? Veya Beşiktaşlı bir genç olarak altyapıdan yetişip futbolu bırakırken de öyle hatırlanması mı? Beşiktaş'ta, Avrupa'da ve Milli Takım'da yaptıkları mı? Aslında hepsi bu sevginin birer parçasını oluşturuyor. Bu sayede Nihat bana futbolda birçok farklı sevinci ve gururu bir arada yaşatan insan olduğu için yeri farklı.

Futbola gerçek anlamda damardan girdiğim an olan ve benim için bir dönüm noktası teşkil eden 1998 Dünya Kupası'ndan sonraki sezon takımdaki yerini sağlama almıştı Nihat. Ben de yıllardır Beşiktaş'ı takip ederken artık Fransa 98 ile futbola daha geniş coğrafyalarda bakmaya başlamıştım. Bir yerde bu konsept Beşiktaş'ı da gözümde daha değerli kılıyordu artık ve takıma yeni yükselmiş Nihat'ın yeri daha o zamanlar başkaydı bende. Ve tabii bir de Şifo Mehmet'in...


Nihat'a ilk 11'in yolunu açan Toshack'tan sonra Briegel ve Scala da ondan vazgeçemiyordu. İnönü'deki 3-0'lık tarihî Barcelona galibiyeti de halen omzunda ayrı bir apolet taşır Nihat'ın. Sonraki sezon Daum, Nihat'ı satmanın şampiyonluğu kaybetmekle eşdeğer olduğunu söylüyordu. Nitekim Nihat Real Sociedad'ın yolunu tutarak gitti ve Daum'un dediği gibi şampiyonluk da başka bahara kaldı. Ama iyi ki de gitti Nihat. İlk sezonunda istediği etkiyi yaratamasa da takımdaki ikinci yılına Kovacevic ile damga vuruyordu. Real Madrid ile girilen hiç beklenmedik bir şampiyonluk yarışının yanı sıra, (orijinal) Ronaldo ile kıyasıya bir gol krallığı rekabeti vardı ortada. Ve Nihat'ı seyretmeye doyamıyordum. Her haftasonu önce 100. yılında şampiyonluğa koşan Lucescu'nun Beşiktaş'ını izleyip sonrasında TRT ekranında R. Sociedad maçını açıveriyordum. Nihat girdiği iki yarışı da kıl payı kaybetti belki ama Sociedad yılları en parlak apoleti oldu. 2002/03 sezonunu benim için özel kılan en önemli etkenlerden biri de bu oldu.

Bir San Sebastian efsanesi olarak Sociedad'tan ayrılıp Villareal'e geçtiğinde beklentiler elbette yüksekti. Sakatlıkla geçen ilk sezonunun ardından ikinci yılını toplam 24 golle kapattı. Bir anlamda geri dönmüştü. İvmesini o yaz da korudu ve Avrupa'daki gururumuz olduktan sonra bu kez Euro 2008'de bize tarifi çok zor sevinçler yaşattı. Omzundaki bir diğer ışıldayan apolet de Çek Cumhuriyeti'ne karşı gösterdiği performans oldu.


Türkiye'ye döndüğünde başka bir takımda oynama ihtimali yoktu benim için. Beşiktaş'taki ikinci döneminde çoğu kez bekleneni veremedi ama takımdaki varlığı az da olsa umut veriyordu. Sakatlığı artık kronik bir hal almaya başlayınca da Nihat'ın kariyeri sonları oynamaya başladı. Bu sezona hiçbir takımla sözleşme imzalamadan başladı, devre arasında da herhangi bir teklif gelmeyince futbolu bıraktığını açıkladı.

Son 3,5 sezonunu sıfıra yakın etkiyle geçirmiş olabilir Nihat. Ama benim futbola olan ilgim büyürken onun da kariyerini bu paralelde ve benzer zaman diliminde büyütmesi, Nihat'ı bana bir kat daha değerli kılıyor. Yaşattıkları unutulmayacak cinsten, karakteri olan bir futbolcuydu. Keşke bu kadar erken bırakmak zorunda kalmasaydı.

0 yorum:

Yorum Gönder

ShareThis

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...