Talent Camp'a gidiyorum, salı gününe kadar yokum. Güzel bir kafamı dağıtıp dinlenirim diye umuyorum. Bu arada cumartesi günü de Fener'le oynuyoruz, bir şekilde fırsatını bulup da izlemenin derdindeyim.
Futbolsuz kalmayın...
Futbolsuz kalmayın...



Daha da uzar gider böyle. Bu arada Fotospor'u saymadım bile. Saçmalamanın da bir sınırı var malum... Editörleri artık ne içiyor bilmem ama aynısından ben de istiyorum.



Malum ekonomik krizdeyiz. Blogda bundan sonra da krizle ilgili haberlere yer vereceğim. En son haber 2010 Dünya Kupası ile ilgili. Son haftalardaki çalkantılar sonucu Güney Afrika para birimi Rand, Dolar karşısında yaklaşık %30 değer kaybedince ithal mal fiyatları da coştu tabii. Özellikle stadyum yapım masrafları başını alıp gidince hükümet 136 milyon $'lık ek bütçe ayırdı. Böylece turnuvanın toplam bütçesi şimdiden 3 milyar $'a merdiven dayadı.
Eskiden futbol hayatının sonlarına yaklaşan futbolcular ABD veya zengin Arap ülkelerinden birine (özellikle Dubai veya Katar) kaçardı. Beckham'ı bu jenerasyondan sayamam. Adam zaten Avrupa'da da çatır çatır para kazanırdı, şimdi Los Angeles'ta biraz da Hollywood havası koklamaya gitti, tabi biraz da "Hanımköy" baskısıyla. Neyse... Bahsedeceğim nokta şu ki, artık zengin patronlar bu +30'luk topçuları ayaklarına getirmektense, direk Avrupa'da kulüp satın alıp bu şekilde işi daha da büyütüyorlar.






Önce Şampiyonlar Ligi'nde Juventus, ardından ligde Valladolid mağlubiyetlerinden sonra Schuster'in suyu iyice ısındı. Arada Kral Kupası'ndan elenmelerini de saymak gerek tabi. Medyanın adayları da şimdiden belli; Benitez'den Ramos'a, Mancini'den Rijkaard'a bile uzanan bir liste.





Bakalım şimdiye kadar yüksek kâr peşinde koşup bakkaldan ekmek alır gibi kulüp satın alan sevgili şeyhlerimiz ve oligarklarımız, bu krizin yönetiminden ne gibi bir sonuçla çıkacaklar...


