Subscribe Twitter Twitter

25 Mayıs 2010

Hakem Farkı

Hakem tartışmalarıyla geçen bir sezonu daha geride bıraktık. Öyle ki; futbola yeni ilgi duymaya başlayan bir çocuk, maçların kulüp başkanları tarafından 'kazanıldığını' düşünebilir gayet. Hakemleri de onların günah keçisi olarak hayal edebilir. Sonuç kötüyse suçlu onlardır çünkü. İyiyse de maç onlara rağmen kazanılmıştır çoğu zaman. Kısaca bu topraklarda işleri iyi gitmeyen bir futbol kulübü varsa, ilk saldıracağı yer çoğunlukla hakemler olur.

Türk hakemlerinin art niyetli olduklarına hiç inanamamışımdır. "Satılmış hakem" klişesini çok duyduk ama gerçekten düzenli biçimde böyle bir durum olsaydı kolayca fark edilirdi sanki. Daha gerçekçi olan bir vaziyet var ki hakemlerimiz doğru dürüst korunmuyor. O kadar baskı yiyen adamların basına konuşmasına izin verilmiyor. Onu geçelim, MHK bile onları kollayıcı tavırdan çok uzak. Böyle olunca, o stres ve yalnızlık psikolojisi altında nasıl hata yapmasın ki bir insan? Buna biraz dayanabilen bir hakemin başarılı olması için az ama zor unsurlar var. Ya gerçekten yetenekli olacak ve kısa sürede sivrilecek, ya da eğer uzunca dayanabilecek kadar sabırlıysa bol bol maça çıkıp pratik yapacak. Yetenek konusunu işin uzmanlarına bırakmak gerek. Ayrıca tüm hakemlerin yeteneksiz olduğunu hayal bile edemiyorum. Ancak iş pratiğe gelince bir durup bakmak gerekiyor.

Geçtiğimiz sezon Süper Lig hakemlerini 5 büyük ligin hakemleriyle maç sayısı bazında karşılaştırdığımızda, bizimkilerin geride kaldığını görebiliyoruz. Belirtmekte fayda var; her ligde en az 5 maç yönetmiş olan hakemler ortalamaya dahil edildi. Sonuç olarak, ortalama bir hakemin bir sezonda yönettiği maç sayısında İngilizler 25 karşılaşma ile açık ara ilk sırada yer alıyor. Onları 18 maç ile İspanyollar takip ederken, Fransızlar 17'lik bir ortalama ile üçüncü oluyor. Sonra sırasıyla 15 ve 14 ile Almanya ve İtalya geliyor. Türkiye'ye ise ortalama 13'ün altında bir rakam düşüyor malesef. Bireysel bazda baktığımızda, Premier League hakemlerinden Mark Clattenburg'un tam 31 maça çıktığını görüyoruz. Geçtiğimiz cumartesi Şampiyonlar Ligi finalini yöneten ve ülkesini Dünya Kupası'nda da temsil edecek olan Howard Webb de 28 karşılaşma yönetmiş. Bizim buralarda ise Kuddusi Müftüoğlu sadece 20 maç ile ilk sırada bulunuyor. Bolca övgü alan Cüneyt Çakır da 16'dan yukarı gidememiş.

Sonuca bağlamak gerekirse... Sadece futbol sınırlarında değil, ne iş yaparsanız yapın tecrübenin önemi ayrıdır. Hele hakemlik gibi bir mevzuda bu çok gereklidir çünkü onu kitaptan öğrenemezsiniz. Sürekli birilerinden dinleyerek de... Hakemlik tarzında bir mesleği ancak iş üstündeyken adamakıllı kavrarsınız malum. Bunun için de bolca maç yönetmelisiniz ki o strese alışmanız kolaylaşsın. Pozisyonları süzme yetiniz artsın, karar alma süreciniz hızlansın, hata payınız azalsın vs... Bunları yapmaya çabalayan bir hakem de hata yapabilir tabii. Ama ya kendini savunabileceği bir ortam bulmalı, ya da onu koruyacak bir üst yönetimi olmalıdır. Böyle bir yönetimimiz yok malesef. Olmayınca hakemlerin kendilerini koruma fırsatı da olmuyor. Hatalı bir maç sonrasında tekrar sahaya çıkıp kendini kanıtlayabilecekken dinlendiriliyorlar. Bir kapalı kutu misali, basına demeç bile veremeden üstelik.

0 yorum:

Yorum Gönder

ShareThis

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...