Subscribe Twitter Twitter

4 Aralık 2012

Turuncu Devrim


10 yıl önce yalnızca Dinamo Kiev ile bilinen Ukrayna ligi, Rinat Ahmetov’un yatırımları ve Lucescu’nun liderliği ile bugün Shakhtar Donetsk hegemonyası altında. Takımın başındaki dokuzuncu sezonunda yedinci şampiyonluğuna yürüyen Lucescu, Şampiyonlar Ligi’nde de aynı hızda ilerliyor. Mükemmel bir kadro dengesi ile Shakhtar artık Avrupa devlerinin çekindiği takımlardan biri.

Mircea Lucescu 2004 yazında Türkiye’den apar topar kaçıp Shakhtar Donetsk ile anlaştığında bunun uzun süreli bir birliktelik olacağı şüphediydi. 25 yıllık teknik adamlık kariyerinde 11 kez takım değiştiren Lucescu, üstelik bunlardan sekizini son 10 yılda yaparak kısa vadeli çalıştırıcı örneği olmuştu. Shakhtar’ın sahibi Rinat Ahmetov ise 1995 yılında satın aldığı kulübü 2002’de ilk şampiyonluğunu kazanana dek tam sekiz teknik adam eskitmişti. Lucescu, Ahmetov’un dokuz yıldaki on birinci teknik direktörü olacaktı. Bugün iki isim birlikte dokuzuncu sezonlarını geçirirken bu bilgiler basit birer istatistikten öteye gitmeyecek. Zira geride kalan sekiz sezonda kazanılan 6 Ukrayna şampiyonluğu, dörder lig kupası ve süper kupanın yanı sıra bir UEFA Kupası başlı başına bir başarı öyküsü. Ülkenin ve hatta dünyanın en zenginlerinden Ahmetov’un yatırımlarını çok iyi değerlendiren Lucescu, uzun süredir üzerinde çalıştığı takımına artık doğru kimliğini kazandırmış durumda.

Dünden Bugüne
Shakhtar’ın kuruluş süreci aslında birçok orta ve doğu Avrupa kulübününkiyle bire bir aynı. Sanayi Devrimi’ni kendi ülkelerinin dışına taşırıp yeni kaynaklardan yararlanma ümidiyle tüm Avrupa’ya yayan İngilizler, yanlarında futbol kültürünü de götürmeyi ihmal etmiyordu. Bugün Ukrayna’nın en doğu kesiminde yer alan Donetsk şehri ise zengin kömür madenleri ve çelik işlemeciliği ile İngilizler’in dikkatinden kaçmadı. Bu doğrultuda günden güne gelişen şehrin nüfusu, çevre illerden alınan göçle birlikte büyüdü. Tıpkı o günden on yıllar önce Manchester şehrinde yaşandığı üzere; ülkenin çeşitli kesimlerinden gelen işçiler, kendilerini Donetsk’e bağlayıcı bir unsuru elleriyle yarattı. Kısa sürede bir futbol şehrine dönüşen Donetsk’te Shakhtar’ın ilk tohumları 1936 yılında atıldı.

Ahmetov'un sabrı ve Lucescu'nun zekası

Sovyetler Birliği dönemindeki en büyük başarıları iki defa lig ikincisi olup dört kez de Sovyet Kupası’nı kaldırmak olan Shakhtar tam bir orta sıra takımı görünümündeydi. Sovyet Ligi’ndeki iki ezeli rakipten Spartak Moskova neredeyse her sezon şampiyonluk adayıyken, sikleti daha uygun olan Dinamo Tiflis bile Shakhtar’ı çoğu kez gölgede bırakıyordu. 1991 yılında Sovyetler Birliği’nin dağılması sonucu bağımsız Ukrayna’da kurulan futbol ligi ise Shakhtar’ın tarihinde yeni bir sayfa açacaktı.

Sovyetler sonrasında özelleştirme furyasından yararlanan ve çok kısa sürede bir oligarka dönüşen Rinat Ahmetov, bu yükselişini kendi şehrinin takımı olan Shakhtar’a yansıtmaktan geri kalmadı. Ahmetov’un ilk sezonunda ligi 10. sırada bitiren Shakhtar, o günden beri ikincilikten aşağı hiç düşmedi. Transfer harcamalarını artıran Ahmetov, Championship Manager fanatiklerinin unutamadığı isimlerden Julius Aghahowa, Isaac Okoronkwo ve Assane N’Diaye ile kadroya önemli takviyelerde bulundu. İlk lig şampiyonluğunu Beşiktaş’tan ayrılan Nevio Scala ile 2002 yılında elde eden Ahmetov, iki yıl sonra kaderin bir cilvesi olarak yine Beşiktaş’tan Lucescu’yu alarak kulübün kaderini değiştirdi.

Mircea Lucescu
1970 Dünya Kupası’nda Romanya Millî Takımı’nın kaptanı, 24 yaşındaki çok etkili bir kanat oyuncusuydu. Turnuvada kaptanlık pazubandını taşıyan ondan daha genç bir futbolcu bulunmuyordu. Takımın teknik direktörü Anghel Niculescu, bir ülkeyi temsil etmesi için sahaya onu sürmekte hiç tereddüt etmemişti. Zira Niculescu’ya göre o özel biriydi. Diğer oyuncuların tam tersine bir sürü kitap okuyan entelektüel bir kişiliği vardı. Aynı zamanda İngilizce, İspanyolca, Portekizce, İtalyanca ve Fransızca bilen, üniversite diplomasına sahip bu kanat oyuncusu Mircea Lucescu’dan başkası değildi. 

Lucescu için her şey mükemmel görünüyor.

Meksika’daki tunuvadan birkaç yıl sonra Fenerbahçe ile anlaşan Lucescu’nun transfer haberini o günlerde Kemal Belgin hayranlıkla yazmış, “sadece ayakları değil, kafası da çalışıyor” deyiminde bulunmuştu. Futbolcuyken ülkemize adım atması son anda suya düşen Lucescu, teknik direktör olarak geldiği İstanbul’da kariyerini bir basamak yukarı taşıdı. Fleurquin, Batista, Ayhan Akman, Sebastian Perez, Pancu ve Giunti gibi formu düşmüş veya vasat görülen futbolcular, onun elinde takımın yıldız isimlerine dönüştü. Yine de Lucescu’nun ivme kazanan kariyeri asıl patlamayı Shakhtar’da yaptı. 

Rumen teknik adamın elindeki malzeme ne olursa olsun ondan en iyi verimi almayı vaad eden anlayışı, Ahmetov’un yatırımlarıyla birleşince mükemmel bir alaşım ortaya çıktı. Türkiye’de başardığı gibi Shakhtar’da da birçok oyuncunun gizli yeteneklerini su yüzüne çıkardı ve hatta Tymoshchuk, Pletikosa, Elano, Matuzalem, Marica, Brandao, Chygrynskiy ve Jadson gibilerini yetiştirip satmakla toplamda 80 milyon €’dan fazla gelir elde etti. Bugün kadrosunda bulunan Willian, Douglas Costa, Mkhitaryan, Fernandinho ve Alex Teixeira gibi yaş ortalaması henüz 23,6 olan isimlerin toplam değeri ise transfermarkt.com sitesine göre 77 milyon €’yu buluyor. Takımın artık vazgeçilmezleri olan bu oyuncuların Lucescu’nun eline 19 – 21 yaşları arasında geldiğini de belirtmekte fayda var. 

Mircea Lucescu’nun özellikle gençler olmak üzere oyuncu yetiştirmeyi ne denli sevdiğini İstanbul’daki röportajlarından hatırlıyoruz. Onların sadece sahadaki ilerleyişiyle değil, kültürel gelişimiyle de yakından ilgileniyor. Futbolcularını restoranda oturmak yerine kitap okumaya veya tiyatroya gitmeye yönlendirdiği, hatta üniversite okumaya bile teşvik ettiği biliniyor. 

Ukrayna liginde üstünlük kurulmasının ardından benzer atılımın Avrupa’da neden gerçekleşmediği, Lucescu için bir süre eleştiri konusu oldu. 2009 yılında UEFA Kupası’nı kazanarak bu noksanı gideren Luce, geçen sezon Apoel, Zenit ve Porto’nun olduğu Şampiyonlar Ligi grubunu sonuncu sırada bitirince eleştiri oklarını yine üzerine çekti. Hatta Ocak ayında yaralı olarak kurtulduğu trafik kazasının ardından artık Lucescu ile devam edilmeyeceği çok konuşulmuştu. Ne var ki bu sezon grubun son maçına üst turu garantilemiş halde çıkması ve özellikle Chelsea karşısında aldığı 2-1’lik galibiyet, Lucescu’nun takımını Avrupa’nın gözüne bir kez daha soktu.

Kadro Dengesi
Çalıştırdığı her takımda genç oyunculara özel bir önem veren Lucescu’nun bu konudaki varsayımı çok net. Ona göre 30’lu yaşlarındaki oyuncular, tecrübenin getirdiği bir risk alma korkusuyla oynuyor. Kariyerinin büyük çoğunluğunu Avrupa’nın vasat takımlarında orta kalite oyuncularla geçirmiş bir teknik adam için uygun bir tespit. Fakat Türkiye’de çokça eleştirildiğinin aksine Shakhtar’da enerjik ve cesur bir takım yaratma peşinde oldu Lucescu. Sekiz yıllık çalışmaları, sonunda temkinliliği ve gençlik enerjisini aynı potada eritmesini sağlayarak ona doğru dengeyi buldurdu.

Shakhtar'ın kadrosu bu sezon ideal dengesini buldu.

Bu felsefe, Shakhtar’daki yılları boyunca Luce’nin oyuncu seçimine çok net biçimde yansıdı. Dokuz yıldır kadrosunda bulunan ve uzun süredir takımın kaptanlığını yürüten Dario Srna, bu döngü içinde tam bir mihenk taşı olarak duruyor. Genellikle modern 4-2-3-1 dizilişini uygulayan Lucescu, istediği tempoyu elde edebilmek adına hücuma yönelik pozisyonlarda tercihini genç Brezilyalı’lardan yana kullanıyor. Onun felsefesininin diğer ayağını oluşturan “temkinli olma” anlayışını ise defansif rollerdeki disiplinli Doğu Avupalı’lar temsil ediyor. Stoperler Rakitsky ve Kucher ile hemen önlerindeki Hübschman’ın yanı sıra Rat ve Srna gibi güven veren bekler rakipleri durdurmakta eskisi kadar zorlanmıyor. Karşı yarı alanda Fernandinho ile başlayan, kanatlarda Willian ve Alex Teixeira ile hız kazanan, ileri uçta Luiz Adriano ile sonlanan etkili bir Brezilyalı dörtlüsü oldukça uyumlu. Shakhtar’ın hücum hattında esen bu samba rüzgarını yöneten, bireysel olarak kulağa hoş gelen notalar olan bu isimlerden ahenkli bir melodi yaratan, kısacası orkestranın şefi olan isim ise Ermenistan doğumlu 23 yaşındaki Henrikh Mkhitaryan.

Türkiye’deki ikinci sezonunda Sergen Yalçın’ı kadrosuna kattıktan bir süre sonra “keşke onunla gençken tanışabilseydim” demişti Lucescu. İçinde kalan bu ukteyi, 21 yaşındayken keşfettiği Mkhitaryan’ı transfer ederek giderdi Rumen teknik adam. Ermeni oyuncu bugün 23 yaşında olmasına rağmen “Yılın En İyi Ermeni Oyuncusu” ödülünü şimdiden üç kez kazanmış durumda. Geçen sezon Jadson’un yaratıcı hücum oyuncusu pozisyonunda oynadığı, Fernandinho’nun da ağır sakatlık geçirdiği dönemde Mkhitaryan orta sahada görev almıştı. Asıl yeri bu olmamasına rağmen Lucescu ona çok güveniyordu. Bu sezon Jadson gibi bir gol yaratıcısı ailevî sebeplerle ayrıldıktan sonra taraftarın aklı soru işaretleri ile dolmuştu. Ne var ki Mkhitaryan asıl mevkii olarak onun yerine geçtikten çok kısa süre sonra Jadson’u aratmaz oldu. Ligde 17 hafta sonunda attığı 17 gol, ona takımın lideri unvanının yanı sıra gizli golcü sıfatı bile kazandırmış oldu. Buna rağmen bir röportajında, en önem verdiği şeyin  attığı goller olmadığını belirtti Mkhitaryan. Nitekim Lucescu’nun da dediği gibi; oyun zekası ve yaratıcılığının yanı sıra Willian ve Alex Teixeira’yı oyuna katmadaki becerisi, aslında onun en etkili özellikleri. Henüz 17 yaşında Sao Paulo’nun genç yetenek geliştirme programına katıldığında Portekizce’yi iyi öğrenmesi de etrafındaki dört Brezilyalı’yla anlaşmasını kolaylaştırıyor. 

Lucescu'nun yeni gözbebeği: Henrikh Mkhitaryan

Lucescu Türkiye’de biraz daha kalsaydı ne olurdu tartışılır. Fakat o İstanbul’dan ayrılırken UEFA katsayı sıralamasında 14. olan Ukrayna, bugün Luce’nin Shaktar Donetsk’inin önderliğinde ilk 6’yı zorluyor. Sanayi Devrimi’nden bu yana futbol kültürüne sahip bir madenci şehrindeki potansiyeli, ülkenin sayılı oligarklarından birinin desteği ile müthiş bir güce çevirdi Lucescu. Üstelik bu hedefe yürüdüğü 8,5 yılda bol sıfırlı transferler yapabilecek imkânları varken, bunun yerine gelecek vaad eden ve kafasındakileri sahaya yansıtabilecek verimli futbolcuları tercih etti. Türkiye’de Sergen Yalçın’ı zamanlıca değerlendiremediği için üzülen Lucescu, bugün kendi elleriyle yonttuğu genç ve yetenekli oyuncularıyla sesini Avrupa sahnesinde rahatlıkla duyurabiliyor.

Not: TamSaha dergisinin Aralık 2012 sayısında yayımlanmıştır.

0 yorum:

Yorum Gönder

ShareThis

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...