Subscribe Twitter Twitter

8 Ekim 2011

Tıkanıklık


Sürekli konusunu açıp kapadığımız ancak ilk kez derinlemesine içinde bulunduğumuz malum sebepten ötürü sıradışı bir yaz mevsimi geçirdik futbolumuzda. Şike, iddianame, Metris derken sonrasında decoder ve play-off gibi şeyleri tartıştık. Nitekim futbolun özünü iyice unutmuşken milli maçlar ve lig maçları baş gösterdi. Eski tadını tuzunu alamasak da takip ettik bir şekilde. EURO 2008 sonrasından beri kabak tadı veren Milli Takım'ın maçlarını da bu özlemle bir kat heyecanlı bekledik belki. Ama yok arkadaş! Bazı şeyler olmayınca olmuyor. Almanya'ya yenilmemize ve hatta onun olduğu grupta başından beri gözümüzü ikincilikten daha ileri dikemememize değil lafım.  Alt tarafı play-off'a kalmak için bile son maçta bir galibiyetin bize yetmeyebileceği asıl adama koyan...

2002 Dünya Kupası'ndan bu yana ne yaptığını bilen ve yapıcı bir planı olan bir milli takım izlemedik neredeyse. EURO 2008'in tadı damaklarda olabilir ama bu konuda o da iyi bir örnek değil. Bu takımın karakteri neredeyse 10 yıldır öncelikli olarak rakibin oyununu bozmaya yönelik. Yani proaktif olmaktan ziyade reaktif... "Rakip sahaya bir çıksın, hele bir tartalım bakalım, sonrasını düşünürüz" mantığı gördük çok kez. Bu düşünceyi 90 dakikalık dilimlerden çıkarıp eleme grubu sürecine yayınca da, o gruptan çıkmak için her defasında başkalarının eline bakmak zorunda kalışımız garip gelmiyor aslında. Değişmiyor bu durum bir türlü ve değişecekmiş gibi de durmuyor. İşler biraz yolunda gidince bu plansızlık yerini tahmin edilemez bir heyecana bırakıyor belki ama futbolda ters giden şeylere de fazlasıyla yer var. Öyle olunca da haliyle hoşuna gitmiyor insanın... Kemikleşmiş bir 2. torba takımı hüviyeti kazandık iyiden iyiye ve bu tam anlamıyla futbolumuzda bir tıkanıklık demek oluyor. Nihayetinde 2.liği bile tehlikeye atmaya başlayınca tıkanıklık açılıyor belki ama artık suyun tersine akacağından korkuyor insan...

0 yorum:

Yorum Gönder

ShareThis

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...