Subscribe Twitter Twitter

31 Ekim 2009

Bülent Uygun, Nilüferspor ve Türk Futbolu


Sivasspor teknik direktörlüğünden sonra 3. Lig ekiplerinden Nilüferspor'un fahri danışmanı olarak kariyerine devam ediyor Bülent Uygun. Kendisini yakından tanımıyorum haliyle, herhangi bir ortamda bulunmuşluğum falan da yok. Yalnız eğer Sivas'tan sonra değil de önce gitseydi keşke Nilüferspor'a... Böylece birçok şeyi adım adım öğrenmeyi, küçük/büyük fark etmeksizin başarıyı hazmedebilmeyi, kamuoyu baskısı olmadan halkla iletişime geçebilmeyi çok daha iyi tecrübe edebilirdi büyük ihtimalle. En önemlisi, teknik direktörlük kariyerinin en başında hata yapma fırsatını bulmuş olurdu; ki bunu birçok hoca adayı bulamıyor Türkiye'de.

Memlekette nasıl bir kısa vadeli düşünme furyası varsa artık genlere kadar inmiş durumda. Öyle ki, artık süper başkan (!) Demirören bazında bu durum bir yıllık değil, bir dönemliğe kadar indi. Keza Delgado sezonun ilk devresini kaçırdı diye anında yerine Tabata'yı alıverdi, Ocak'ta hangi fazlalık yabancıyı göndereceğini düşünmedi. Hal böyleyken teknik direktörler için bu vaziyetin sonuçları da malum. Formayı astıktan hemen sonra nerede olursa olsun "hoca olayım" mantığı var herkeste.

Tamam, üç büyüklerdeki kamuoyu baskısı çok büyük (yine de uzun vadeli düşünmemek için mazeret değil) ama Anadolu'da neden hiçbir kulüp kendisine devrim yaratabilecek birini takımın başına geçirip arkasında durabilecek kadar cesur olamıyor? Neden hiçbir teknik direktör bu sisteme kafa tutacak özgüveni kendinde bulamıyor ve kendini bir sürü kulüpte öğüttürüyor? En önemlisi, neden hiçbirisi bu meslek için öncelikle kendini eğitmeyi düşünmüyor?


Guardiola mesela... Elbette içindeki Barça aşkı çok büyük. Bir gün o takımın başına geçebileceğini biliyordu elbette ama önce kendini Barcelona B takımında geliştirdi ve sonuç ortada. Aynı şekilde Del Bosque genç takımdan gelip Real Madrid'e son başarılı dönemini yaşattı. Rafael Benitez de Valencia ve Liverpool'daki başarılarından önce bir sürü B takım veya küçük takım çalıştırmadı mı? Artık biraz daha ileri gidip Brian Clough'ın hikayelerine girmiyorum bile; zira o derece idealist ve vizyon sahibi bir teknik direktör çıkaracak gibi durmuyoruz henüz...

Tam bu noktada beni umutsuzluktan kurtarabilen isimler de yok değil; Abdullah Avcı, Tugay Kerimoğlu ve çizgisini bozmadığı sürece Ertuğrul Sağlam gibi.

30 Ekim 2009

Geri Dönüş


Geçtiğimiz yıl bu yakınlarda başladığım blog serüvenimi yaklaşık 7,5 ay öncesine kadar "Kaleden Gol Yok" adlı blogumda sürdürmüştüm, devam filmine kaldığı yerden yepyeni bir silüette başlıyorum. Okul, kulüp, staj, finaller, mezuniyet, iş bulma derken iyice koptum tabii, iyi de olmadı açıkçası. Yazmam gerekiyor ille de...

Mart'tan bu yana neler olmadı ki? Beşiktaş şampiyon oldu (ki oldu da ne oldu?), Barcelona tarih yazdı, Milli Takım yine tarih oldu, memleket Rijkaard & Neeskens ile tanıştı (ama daha tanıyamadı), transfer rekorları güncellendi vs... Hepsi oldu da sadece şu bir alt post'taki David Villa bana nazire yaparcasına olduğu yerde kaldı; hem Valencia forvetinde hem de blog'un son postunda!

Her neyse, artık olabildiğince "serüvenime" buradan devam ediyorum. Futbolsuz kalmayın...

ShareThis

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...