Subscribe Twitter Twitter

31 Aralık 2008

Mutlu Yıllar!..

Al Birini Vur Ötekine

Hâlâ yüzsüz bir biçimde 2010'da da başkan adayı olacağını açıklamıştı Demirören. Kendisine şimdiden bir rakip çıktı ama ne rakip: Celal Kolot... Tesislerde puro içip durunca Tigana'dan zılgıt yiyen, bunun acısını 'selam vermedi' diye aklı sıra Gökhan Zan'dan çıkarmaya çalışan, R. Carlos'tan daha iyisini almazsak adam değiliz diyen, bir Fener derbisinden sonra Tümer'le kapışan, "1 Beşiktaşlı 10 Fenerli eder" konseptini Sinan Engin'e öğreten, Beşiktaşlı duruşu diye tutturup ayakta durmasını bilmeyen Kolot. Ne diyebilirim ki? 106 yıllık kulüp anca baba parası yiyen, gel gör ki bakkal dükkanı yönetemeyecek insanlara kaldı. İki büyük üç büyük olaylarını geçelim, biz özümüzü kaybediyoruz gitgide. İşin tadı tuzu iyice kaçtı. Ben son 5 yılda kulübümden zevk alamayacak duruma geldiysem sorun ne takımda, ne hocada, ne hakemlerde, ne de bende...

Ada'dan Al Haberi

The Guardian'a göre Redknapp, Portsmouth'tan eski adamları Crouch, Defoe ve Glen Johnson için 30 milyon pound'luk bir paket yapmış. Defoe neyse de diğerlerine ne gerek var anlamadım. Reddi yemiş zaten. Johnson'u ara transferde muhtemelen Liverpool kapacak. O takıma lazım işte, tam da uyum sağlar kanımca. Tottenham'ın istediği diğer bir topçu da Tuncay'ın kankası Downing. Onun için de 9 milyonu gözden çıkarmışlar. Tuncay demişken de; eski Fenerlinin Chelsea ile münasebeti Mehmet Yıldız - Galatasaray muhabbetine benzemeye başladı iyice. Bu arada Fabregas'ı 4 ay göremeyecek olan Wenger de arayışları hızlandırmışa benziyor. En muhtemel adaylar Udineseli Gökhan Inler ve Everton'dan Mikel Arteta gibi görünüyor şimdilik. Man. United ve Chelsea ise transfer dönemini durgun geçireceklerini önceden açıklamışlardı. Şeytanlar'ın ihtiyacı zaten yok. Chelsea ise Abramovich'in krizde yanan paralarına ağlayacak bir süre daha...

24 Aralık 2008

Totti vs. Fabregas

Biri Roma'da, diğeri Arsenal'de takım kaptanı olarak görev yapıyor. Şampiyonlar Ligi 2. Tur maçlarında iki takım karşı karşıya gelecek ancak iki kaptan da bu maçları kaçıracaklar. Zira Totti'nin sahalara dönmesi Mart'ı bulacakken, Fabregas ancak Nisan'da top tepebilecek duruma gelecek. Her ikisinin de takımlarının ateşleyici unsuru olduğunu düşünürsek, bu maçlardan önemli birer rengin eksildiğini söylemek yanlış olmaz.

22 Aralık 2008

Antlaşma


Bir Marka Olarak Beckham


Beckham Milan'da... Evet, karşılama töreni falan filan gayet hoş ve görkemli. Geçelim... Evet, %90 ihtimalle Gattuso'nun yarısı kadar da koşmayacak. Bunu da geçelim... Bir futbolseverin bu haberden sonra ilk aklına gelenler bunlar zaten. Bu noktada Maldini'nin sürekli takım arkadaşlarının kafasına kazıdığı bir sözü hatırladım: "Elbiselerinizi, aksesuarlarınızı, arabanızı seçerken dikkat edin ki fazla bilinen bir marka olmasınlar. Bizim markamız Milan'dır." Daha şehre gelmeden önce Seedorf'tan, sonra da sakatlanan Gattuso'dan laf yemişti Beckham. Biri Milan'daki idmanlarda kendini geliştirebileceğini ama bundan ileri gidemeyeceğini ima ederken, daha delice olan ikincisi de kendisinin yerini doldurma ihtimaline gülüp geçmişti Beckham'ın. Durduk yere edilmiyor bu laflar tabi. Yukarıda Maldini'nin sözlerinden de anlaşılıyor zaten; Milan'daki kulübe sahiplenme olayı müthiş, hatta biraz abartılı. Seedorf ve hele Gattuso da kaptırmışlar kendilerini. Hal böyle olunca da bir sürü markanın ikonu olan, para hangi takımdaysa oraya kaçan, sahiplendikleri takımdan sadece görüntüsüyle tonla para kazanan bir adama böyle tepki göstermeleri doğal. İkinci dönem ilginç gelişmeler bizi bekliyor sanki.

Ortaya Karışık


Maşallah ki pek fırtınalı bir haftasonu oldu. Man. Utd, müthiş geçen 2008 yılını Dünya Şampiyonu olarak tamamladı. Rooney de turnuvanın futbolcusu oldu. Çok da şaşırtıcı değil nitekim. Bizimkiler de 4 yiyip geldiler ve yine altına sığınacak şemsiye olarak hakemi seçtiler. Bunlar da şaşırtıcı değil aslında ama neyse, üzerinde fazla durmak istemiyorum, malum! Arjantin'de Boca, Clausura şampiyonluğuna gidiyor. San Lorenzo'yu rahat geçtiler ve yarın gece Tigre'ye 2 farklı yenilmedikleri halde kupa Boca'nın. Real, kadrodaki Diarra sayısını 2'ye çıkardı. Lassana Diarra, 19 milyon € karşılığında transfer oldu. Diğer bir transfer haberi de İtalya'dan. Beckham birkaç aylığına da olsa Milano'da podyumları, pardon yeşil sahaları süsleyecek. Ve bence sadece süslemekle yetinecek zaten... İngiltere'de Newcastle 2 maçtır kazanıyor ve hayret ki 6 maçtır yenilmiyor. Manchester City ise para pula rağmen acıların takımı durumunda. Komşuları dünya şampiyonu olurken onlar düşme potasına gerilemekle meşguldü. Aha buraya yazıyorum; Ocak'ta istedikleri kadar para harcasınlar, Mayıs'ta Avrupa göremeyecekler. Hatta Hull City'nin gerisinde kalacaklar diyorum. İspanya'da Barça durdurulamıyor. Bu takım hakkında istatistik anlatmaya gerek yok şu anda cidden, tek kelimeyle mükemmeller işte... Almanya'da sezonun sürprizi Hoffenheim da sezonu Bayern'le aynı puanda lider tamamladı. Ibiseviç son haftaları boş geçiyor ancak 17 maçta attığı gol sayısı 18.


barça & espanyol

19 Aralık 2008

Son 16

Şampiyonlar Ligi'nde son 16 aşağıdaki gibi oldu az önce:

Chelsea - Juventus
Villareal - Panathianaikos
Sporting Lisbon - Bayern Munich
Atletico Madrid - Porto
Lyon - Barcelona
R. Madrid - Liverpool
Arsenal - Roma
Inter - M. United

Çeyrek final adaylarımı koyuyla yazdım ama özellikle Arsenal mi Roma mı diye çok düşündüm açıkçası. En belirsiz maç bana göre. Favorilerim Barça, M. United ve Liverpool birbirleriyle karşılaşmadan devam ediyorlar, çeyrek finale kalırlar bir aksilik olmazsa. Atletico Madrid ve Villareal çok ballı takımlar. O kadar devin arasından mis gibi kuralar çektiler. Onun haricinde Ranieri eski takımıyla yüzleşiyor, Mourinho ve Ferguson tekrar buluşuyor, Torres R. Madrid karşısına bu sefer Liverpool formasıyla çıkıyor, ve muhtemelen Lyon Avrupa'da başarı umutlarını yine erteliyor... Bu dört maç tadından yenmez zaten. İlk maçlar 24/25 Şubat, rövanş maçları ise 10/11 Mart'ta oynanacak.

Fotospor

Bu gazetenin yazarları, muhabirleri, editörleri ne yer, ne içer, nasıl yaşar aklım ermiyor açıkçası. Kesin olan bir şey var ki bu manşetleri ayık kafayla atmıyorlar!

İtalyan aygırı Iaquinta,
Fener Drogba için araya hatırı sayılır dostlar sokuyor,

Arda Fener'le el sıkıştı,
Juninho Cimbom'da heyecan yarattı.

Devamını göreceğiz hep beraber...

18 Aralık 2008

Premier League Channel


Haber The Independent'tan. Önümüzdeki haftalarda Premier League'in 2010-2013 yılları arasındaki yayın haklarına dair ihale açılacak. Yalnız eğer teklifler beklenenden çok düşük olursa, Premier League yönetimi 2010 yazında kendi TV kanalını kuracakmış. Malum kriz medya kuruluşlarını da vurdu, EPL yönetimi de minimum hasarla kurtulmak istiyor haklı olarak.

Tuncay Chelsea'ye Göz Kırptı (!)

Muhtemel Fanatik & Fotomaç manşetlerinden biri olur artık yakın zamanda bu başlık. İngiltere'de bizim gazetelerin abarttığı kadar olmasa bile, başta Daily Mail olmak üzere tüm gazeteler konuya bir şekilde değindi. Tuncay Fenerbahçe'yi bırakıp Middlesbrough'ya giderken ne kadar doğru bir karar verdiğinden hiç şüphem yoktu açıkçası. Bir kere bizim Süper (!) Lig dünyada sadece Lig TV tarafından yayınlanırken, Premier League'i neredeyse tüm dünya yakından takip ediyor. Yani dünya çapında tanınma şansı yükselmişti öncelikle Tuncay'ın. İkinci olarak; Türkiye'de yetişen bir futbolcunun Avrupa'da ilerleme kaydedebilmesi için öncelikle gelişme kaydeden orta kalite takımları tercih etmesi gerekir kanımca. Bu konuda Emre, Okan ve Ümit Davala'nın yaptığı hataya düşmedi Tuncay. Yani Inter veya Newcastle gibi dönemin loser takımlarına gitmedi. İşte Middlesbrough'da kendini yeterince ispatladı an itibariyle. Gazetelerde o tarz haberler çıkmaya başladıysa az çok doğruluk payı vardır. Transfer olur ya da olmaz o ayrı. Ama Tuncay'ın yakın zamanda daha büyük hedefleri olan bir takıma, daha büyük hedeflerle ve daha olgun biçimde gideceği kesin gibi.

Bu arada Tuncay'ın hocası Southgate de Chelsea'nin teklifine gülüp geçerek "en az 16 milyon pound eder" demiş. Tamam iyi adam hoş adam da, o kadar da değil şimdi... Gerçi Man. City gibi para basan kulüpler oldukça bu tür uçuk rakamları tüm Avrupa genelinde sıklıkla görmeye devam edeceğiz, bu da ayrı bir konu.

14 Aralık 2008

Superman


13 Aralık 2008

A.R.O.G.

Filmi izleme imkanı buldum sonunda. Beğendim diyebilirim. Gülmekten koparan, kendimden geçiren bir sahne yoktu ama bütün film ufak ufak ince esprilerle doluydu. Yengeç dansı, Rıdvan, 17'lik Teoman dede, dublör kaleci, Jurassic yavru dinazorlar vs... Filmin sonunda hepsini yakalayabildiğinden emin olamıyor insan!

O değil de şu an Barcelona - Real Madrid maçı oynanıyor ve ben izleyemiyorum, kader utansın...

Yeni Lider: Sivasspor

Bugün aldığı galibiyetle ve Tranzon'un da puan kaybetmesiyle liderliğe yükseldi Sivasspor. transfermarkt'a göre takımın piyasa değeri yaklaşık 35 milyon Euro ve en pahalı futbolcusu Mehmet Yıldız'ın değeri 4 milyon Euro. Aynı kaynağa göre Güiza, Delgado ve Arda'nın tahmini bonservis bedelleri toplamı bu rakamı biraz geçiyor (37.5 m €). Aradaki fark korkunç. Geçen seneki saçma sapan konuşmalarından sonra Bülent Uygun'dan soğumuştum. "Her oyuncumuz satılıktır, şampiyon olmamız imkansız, (birkaç ay sonra) şampiyon olacağız" demeçleri ile iyice dengesizleşmişti. Ne var ki takımın başındaki üçüncü sezonunda ve üstelik bu kadar kısıtlı imkanlarla müthiş bir istikrar yakalaması takdire şayan.

11 Aralık 2008

Pause

Bayram ziyareti muhabbetleri uzadığı için cumartesiye kadar yazamayacağım. Son ara verdiğimde yığınla gündem birikmişti, bu sefer ne olur bilemem. Sonrasında İstanbul'da hengâmenin içine dalacağım tekrar...

Şampiyonlar Ligi'nin Ardından


Roma, Chelsea, Panathinaikos, Inter, Barcelona, S. Lisbon, Liverpool, A. Madrid, Man. Utd, Villareal, Bayern, Lyon, Porto, Arsenal, Juventus ve Real Madrid Şampiyonlar Ligi'nde 2. tura yükselen takımlar oldular. Gayet çekişmeli bir tur bizleri bekliyor olacak ama Panathinaikos, S. Lisbon, Porto ve biraz da Villareal zayıf halka gibi görünüyorlar. Birbirleriyle eşleşmezlerse elenmeleri çok muhtemel. Bu seneki favorilerim ise sırayla Barcelona, Manchseter United ve Liverpool. Umarım uzun süre kendi aralarında eşleşmezler, ki en azından bu turda eşleşme ihtimalleri yok. Çünkü grup liderleri ve ikincileri çapraz eşleşmeye tabi tutulacak, ama aynı ülkeden veya aynı gruptan çıkmış takımlar eşleşemeyecek. Kurallar için buradan buyrun.

O değil de Anorthosis'e üzüldüm diyebilirim. 6 puanla bu ligde grup sonuncusu olan başka takım olmuş mudur bilmiyorum, araştırmak lazım. Kendi sahalarındaki maçları rakip için cehenneme çevirdiler resmen. Güzel bir anı olarak kalacaklar akıllarda.

9 Aralık 2008

Olic Bayern'e

Bayern Munich geleneksel taktiğini uygulamaya devam ediyor. Bundesliga'da bir takımın oyuncusu mu yıldızlaştı? Bavyera kulübü için tehdit boyutuna ulaşmaya başladığı anda hemen transfer ediveriyor Rummenigge ve ekibi. Şimdi de Hamburg'un Hırvat golcüsü Ivica Olic %99 ihtimalle Bayernli olacak. Haziran ayında kontratı sona eriyor ve muhtemelen Ocak'ta atıverecek imzayı. Klose ve Toni ile ne yaparlar göreceğiz ama Podolski'ye yol göründü artık.

Kurtarıcı (?) Ramos

2 gece önceki Sevilla maçından sonra "Nou Camp'ta kazanmamız imkansız" demişti Schuster. Doğru bildi, zira artık takımın başında değil kendisi. Madrid'te kaybedecek veya kazanacak olan yeni isim Juande Ramos.

Ramos'un Tottenham'ı nasıl dibe vurdurduğu da tam bir muallak olarak kaldı. Sevilla'da görev yaptığı 2 yılda 2 UEFA Kupası, 1 Süper Kupa, 1 İspanya Kral Kupası, 1 İspanya Süper Kupası kazanan bir teknik direktörden bahsediyoruz. Daha ne olsun ki? Burada uyguladığı mükemmele yakın bir idman sistemi vardı ve yediği yemeğin içindeki minerallerden uyku saatinin dakikasına kadar futbolcu ile her yönden ilgilenen bir sistemdi bu. Sevilla'nın altyapı sistemini anlatmaya gerek yok zaten; Reyes, Baptista, Sergio Ramos, Dani Alves gibi yetenekleri son yıllarda parlatıp müthiş paraya dev takımlara sattılar. Navas, Capel, Fabiano ise yine burada kendini kanıtlamış ve halen takımda bulunan isimler. Kanoute de yine Sevilla'da kendine geldi ve hala orada. Tottenham kadrosunun Sevilla'dan altta kalır pek bir tarafı yoktu ama 8 maçta toplanan 2 puanın açıklaması teknik-taktik-sistemden çok daha farklı geliyor bana.

Madrid'in son hocasından bahsetmişken, yakın tarihteki hocalara bir göz atınca ilginç bir durum ortaya çıkıyor. 1999 yılındaki Toshack faciasından sonra öz evladımız deyip Del Bosque göreve getiriliyor. Başarılarla dolu 4 sezonun ardından Queiroz deneniyor yükselen değer denip, ama o da koca sezonu yalan ediyor. Sonraki sezon yine öz evlat nidaları altında önce Camacho, onun istifasından sonra diğer öz evlat Garcia Remon görevi devralıyor ve sezonu kurtarıcı hoca olarak Luxemburgo tamamlıyor. Sonraki sezon o da eline yüzüne bulaştırınca başka bir öz evlat Juan Ramon getiriyor Haziran ayını. Ondan sonra tahmin edeceğiniz gibi tekrar bir kurtarıcı hoca Capello geçiyor takımın başına ama bir sezon durup takımı şampiyon yaptıktan sonra Madrid yönetiminin "bizim çocuk" takıntısına kurban gidiyor. İşte geldik son öz evlat Schuster'e... O da ilk sezonunda takımı şampiyon yapıyor ama işler kötü gitmeye başlayınca sıradaki kurtarıcı Ramos'a görevi kaptırmaktan kurtulamıyor.

Anlayacağınız 9 yıldır sırayla öz evlat - kurtarıcı hoca sarmalı var Real Madrid'te. Ramos ne yapar bilemeyiz, ama 6 Hollandalının olduğu takıma kendine has bir sistemi nasıl oturtacak merak ediyorum.

El-Nino

Superman misin be Torres?

Gallas İtalya'ya

Arsenal'deki malum tartışmanın ardından önce kaptanlıktan, sonra gözden çıkarıldı William Gallas. Olaya sazan gibi atlayan ilk Milan olmuştu, şimdi de Juventus istiyor Fransız'ı. Fotospor'a bakarsak bir de Beşiktaş istiyormuş (!), eşini ikna etmesi kalmış vs... Şaka bir yana iki takımda da rahat oynar, ama 32'sinden sonra fizik gücünü hala yüksek tutabilmesi için Milan daha uygun gibi geliyor bana. Önceki postlarımdan birinde belirtmiştim, malum Milan Lab, boru değil...

Bayram?


Bu millet bu bayramı kutlamayı öğrenemeyecek, ya da ben göremeyeceğim. Her sene Allah'a mı kurban adıyoruz yoksa Kont Dracula'ya mı belli değil...

Not: Resim milliyet.com.tr'den alındı ve gerçek bu arada...

8 Aralık 2008

UEFA Team of the Year 2008


2001'deki ilk oylamadan beri katılıyorum buna. Bir daha baktım da kimler gelmiş kimler geçmiş, nostalji oldu... Bu seneki oylamada özellikle forvet, orta saha ve teknik direktör seçerken zorlandım. Neticede kadrom resimde de görüldüğü gibi şu elemanlardan oluştu:

Iker Casillas
Sergio Ramos, Carles Puyol (C), Rio Ferdinand, Patrice Evra
Cristiano Ronaldo, Marcos Senna, Andrei Arshavin, Franck Ribery
Fernando Torres, Zlatan Ibrahimovic
T.D: Alex Ferguson

Bu arada kendi takımını kurmak isteyen buradan başlayabilir.

Makalele'nin Laneti


Makalele sonrası Real Madrid'in orta sahasına lanet düştü sanki, bir türlü yerden kalkamıyorlar. Hücum hattının arkasını toplayabilecek istikrarlı bir adam bulamadılar. Capello ve geçen seneki Schuster dönemlerinde Diarra iyi idare etti aslında bu işi ama onun da bacağını eline verdiler. Sezonu kapattığı açıklandı bugün. Ondan önce de la Red de sahada fenalaşarak sezonu kapatmıştı. Koşan adam kalmadı kısacası orta sahada. Forvette van Nistelrooy da, şansa bakın ki, sezonu kapayınca rakiplere gün doğdu. Ne defansın ileri çıkmasını önleyen adam var, ne de orta sahada basıp direnç gösteren birileri var. Dün Sevilla'nın yaptığı gibi adamakıllı oynayan her takım birkaç pasla Madrid ceza sahasına kamp kurabilir. Huntelaar ne yapar, ortaya yeni transfer yapılır mı göreceğiz Ocak'ta...

Arjantin Kaynıyor


Nedendir bilmem ama seviyorum Arjantin'i. Futbolu, futbolcusu, tribünleriyle bir başka. Daha bir deli ortam var orada ve bize gayet benziyorlar birçok yönden. Aslına bakarsak futbolun asla sadece futbol olmadığı yerler varsa, başında Arjantin gelir diyebilirim.

Arjantin Apertura Ligi'nde önümüzdeki hafta son maçlar oynanacak ve sezonun ilk şampiyonu belli olacak. Yalnız puan tablosunun üst tarafları biraz karışık. İlk üç sıra San Lorenzo, Tigre ve Boca Juniors'tan oluşuyor ve üçünün de puanları eşit. Yalnız statü bizden biraz farklı olduğu için, son hafta zirvede puan eşitliği yaşanması durumunda play-off maçları oynanacak. Gönlüm Boca'dan yana tabii.

River Plate ise tarihinin en kötü sezonlarından birini geçiriyor. Son sıradalar, ancak Arjantin'de küme düşecek takımlar son üç sezonda toplanan puanların ortalaması alınarak belirlendiği için böyle bir tehlikeleri yok. Aslında ligin kalitesini korumak adına güzel bir sistem, ama ağırlıklı ortalama alınsa daha adil olurdu sanki. Mesela en eski sezona 0.2, geçen sezona 0.3, bu sezona da 0.5 gibi bir oran verilebilir bana göre.

PES 2009


Dün ilk defa oynama fırsatım oldu. İlk dikkatimi çeken şu ki ikili mücadeleler daha çekişmeli ve dengeli olmuş. Top çalmak eskisi kadar zor değil, tabi top eğer Rooney veya Seedorf gibi bir adamın ayağındaysa iş değişiyor. Bir de uzaktan şutları bozmuşlar, ona üzüldüm. Çat diye 30 metreden takamıyorsun doksana, dağlara taşlara gidiyor top. Belki ilk defa oynadığımdan işin inceliğini kapamadım daha. Herneyse, yine de beğendim oyunu.

Bu arada Liverpool ve Manchester United'ın telif hakları alınmış, buna sevindiğimi de belirtmeden geçemeyeceğim. Ne öyle Man Red, Merseyside Red falan... Mis gibi oyun yapıyorlar, takımların isimleri yalan. Olacaksa tam olsun kardeşim aaa...

R. Madrid 3-4 Sevilla


Son zamanlarda izlediğim en zevkli maçlardan biriydi bir kere... İlk 20 dakikasını kaçırdığım için pişmanım, zaten bu süreye bile 3 gol sığdı. İlk devre kendi yarı sahasından bile çıkamıyordu Real Madrid, ki zaten tribünlerden de homurtular yükselmeye başlamıştı. Bu arada Sevilla da gayet rahat paslaşarak rakip kalede tehlikeler yaratıyordu. Nitekim ilk devre 3-1 Sevilla lehine sonlandı ancak ikinci devre durum çok farklıydı. Madrid iyiden iyiye yükleniyordu. Özellikle Robben'in takımı sürükleyişi dikkatimi çekti, tabi Gago'ya da hakkını vermek gerek. 60. dakikadan sonra Sevilla iyice bunalmaya başlamıştı çünkü Madrid ekibinin hırsı görülmeye değerdi. 67 ve 69. dakikalarda atılan gollerle maçta bir anda eşitlik sağlandı. Bundan sonra da tüm hatlarıyla yüklendiler ancak geride açıklar da veriyorlardı. Bunu gören Jimenez hemen Capel'i oyuna alarak Schuster'e karşı kontra atak tehtidini öne sürdü. Yine de yükleniyordu Madrid, ancak bana göre maçın kaderini her türlü değiştiren adam olan Robben 77'de hırsının kurbanı olup oyundan atılınca işin rengi değişti. Oyun önce dengelendi, sonra Sevilla ani bir atakla 85'te golü buldu. Öyle de bitti müthiş maç. Sonrasında da Bernabeu tribünlerinde sallanan beyaz mendiller ve mahsun Schuster...

Haftaya Nou Camp'a çıkıyor Real Madrid ve şu an Barcelona ile puan farkı 9. "Barcelona'yı Nou Camp'ta yenmemiz imkansız, bu sezon onların sezonu" diyebilmiş Schuster maç sonrasında. Doğru demiş de, o sahaya 9 puan geride çıkacak (belki de çıkamayacak) olan ve bu sözleri söyleyen adamı o takımın başında tutarlar mı acaba...

7 Aralık 2008

Barcelona Tam Gaz


"Guardiola takımın başına geldiğinde bu kadarını beklemiyordum" desem eksik konuşmuş olurum. Tam tersi durumu, yani başarısız bir lig gidişatı bekliyordum. Şampiyonluk yarışının da R. Madrid, Villareal, Valencia ve belki Sevilla arasında geçmesini... Sezonun ilk maçında ligin yenisi Numancia'ya yenilmeleri, sonra da evlerinde Racing'i geçememeleri bana "al işte..." dedirtmişti açıkçası. Dün şampiyonluk adaylarından Valencia'ya 4 tane salladı Barça Nou Camp'ta. 14 maçta atılan gol sayısı tam 44 ve şu anda Barça'nın averajı kadar bile gol atabilen takım yok La Liga'da. Sezon başından beri üç maçı 6'şar gol atarak tamamladı, ki bu kurbanlardan biri Atletico Madrid. Dünkü oyuna baktığımızda gördük ki, topu ayağına her alan yakınlarında bir yerde kendisine yardıma gelen bir takım arkadaşını görebiliyor. Özellikle Dani Alves bu takıma çok yakışıyor, o ne enerji arkadaşım... Dün etkisiz olsa da genel olarak baktığımızda Messi'nin adı yetiyor artık zaten. Ayrıca öyle bir takım oyunu oturmuş ki, sezon başından beri yedek bekleyen Henry bile formdaki Eto'o'nun yokluğunda hemen adapte olup maçı hat-trick ile bitirebiliyor.

O değil de, bu takım haftaya evinde Real Madrid'i ağırlıyor. Sakatlıklarla boğuşan, formsuz, hocasının durumu belirsiz Madrid'i... Değişik bir 90 dakika olacak gibi...

6 Aralık 2008

Lucescu


Lucescu'nun ülkeye ayak bastığı ilk günden beri sürekli eleştiriyor Rumen teknik adamı Hıncal Uluç. Önceleri kendisini korkak ve aşırı defansif futbol oynamakla eleştirirdi. Daha sonra da malum basın toplantısında sarfettiği sözlere takarak (Türkiye'yi Çavuşesku'nun Romanya'sına benzettiği toplantı) olayı nefret boyutuna taşıdı. Hoş, son yıllarda yaptığı tüm eleştiriler nefret dozunda sözler içeriyor da neyse, konu bu değil.

Öncelikle kabul, Luce defansif oynamayı seviyor. Hatta bu işi son Beşiktaş - Chelsea maçındaki gibi bazen fazla abartıyor, ama her teknik adamın da kendine has bir tarzı var. Kimyası böyle... Peki futboldan zevk almak için her maç 2-3 fark mı atmak gerekir illaki? Bir futbol dilencisi için takımın birlikte hareket ettiğini görmek, çalışılmış pozisyonlar ve paslaşmalar izlemek, kısacası sahada aynı hedefe odaklanmış ve uyumlu hareket eden tek bir ruh görmek de yeterli değil midir? Damarını kessen sanat akacak bir adam olan Hıncal Uluç, Lucescu'nun sahaya yansıttığı kolektif estetiği ve sanatsal gösteriyi nasıl göremedi 4 yıl boyunca?

Malum basın toplantısında da haklılık payı yok değil Luce'nin. Memlekette medyanın birilerinin oyuncağı olduğu kadar, futbol kulüpleri de birilerinin oyuncağı. Ve bu birileri sürekli birbirleri ile ortak çıkar ilişkileri içerisinde malesef. Böyle olunca da teknik direktörler ve futbolcular ile birlikte bazı yazarlar ve muhabirler de figüran durumuna düşüyor. Hele bazı muhabirler var, başrol olduğunu sanıp kendini satıyor. Evet, böyle bir ülkede yaşıyoruz. Demirören'in tepesi attığında teknik direktör kovmaya karar verip direk Hürriyet muhabiri İsmail Er'i arayıp uydurma haber yazdırması gibi durumlar oluyor bu ülkede. Aynı işlere Sinan Engin de burnunu sokup, üstüne bir de ülkenin bir numaralı mafya babasının yurtdışına kaçmasına yardımcı oluyor! Peki Lucescu gibi zeki bir insanın bu tarz oyunları görmesi o kadar zor mu? Kendisini ve futbolcularını dakikasında sırtından bıçaklayabilecek bir medyanın varlığı onu hiç mi rahatsız etmedi? Kulüp yönetimini ele geçirmek için o anki başkana küfür edilmesine göz yuman, başkanı yıpratan ve sonunda o koltuğa oturanların bu medya ile yakınlığı hiç dürtmedi mi peki Luce'yi?

Türkiye'de yaptığı devrimlerin fazlasını 4,5 yıldır Ukrayna'da yapıyor Lucescu. Kulübü Shaktar'ın yönetiminin aklı başında ve akıllı hamleler yapıyorlar. Yetenekli futbolcuları tüm dünyada, özellikle Güney Amerika'da iyi takip ediyorlar ve takıma kazandırabiliyorlar. Harcama yapmadan önce onu nasıl ve nereden karşılayabileceklerini düşünüyorlar önce. Yeni ve modern bir stad da yapıyorlar şu anda üstelik. Kısacası adım adım doğru yolda ilerliyor Ukrayna ekibi. Şimdi bu kulübe bunları kazandırmışken, hâlâ kazandıracağı bir sürü şeyin olması da mümkünken Lucescu tekrar neden dönsün Türkiye'ye? Bu sefer de Adnangillerle uğraşmak için mi?

Göbek


Bu adamı ne diye almaya kasıyor bizim aklıselim yöneticilerimiz anlamıyorum. Göbeğiyle mi gol atacak? Menajeri Figer önermiş, bizimkiler de düşünüyormuş, sağlık kontrolleri temiz çıkarsa alabilirlermiş... E adam önerir tabi; Türkiye'yi biliyor, ülke ve kıtanın görebileceği en mal yöneticilerin hangi kulüpte olduğunu da biliyor.

Ronaldo'nun da işi kebap. Gelir burda her maç 15'er dakika sahada gezinir, geceleri Reina'dan Sortie'den çıkmaz, haftasonları da Şekil A'da görüldüğü üzere yurdum dayıları gibi Bebek sahillerinde göbeğini sallaya sallaya denize dalar!

5 Aralık 2008

Son Şampiyon


Sağ üste blogun ilk anketini ekledim. Şimdilik klişe bir konuyla başlayalım bakalım: Bu sezon Süper Lig'de şampiyon kim olur? Anketin bitiş tarihi de ligin ilk devresinin kapanış haftası olan 21 Aralık bu arada...

Golcüler


An itibariyle sırasıyla Almanya, Fransa, Hollanda, İngiltere, İspanya, İtalya ve Türkiye liglerindeki en golcü topçular ve gol ortalamaları aşağıdaki gibi efenim...

Vedad Ibiseviç (Hoffenheim) 18 / 1,13
Karim Benzema (O. Lyon) 9 / 0,60
El Hamdaoui (AZ Alkmaar) 13 / 1,08
Nicolas Anelka (Chelsea) 12 / 0,80
Samuel Eto'o (Barcelona) 14 / 1,08
Diego Milito (Genoa) 11 / 0,85
Mehmet Yıldız (Sivasspor) 10 / 0,77

O değil de, Ibiseviç Ocak'ta veya en geç Haziran'da mekan değiştirecek gibi görünüyor. Daha Aralık ayında 18'i bulmak o kadar da kolay değil...

Edit: Ibiseviç az önce Bayern'e attığı golle 19 oldu. Maşallah...

Newcastle United


Meşin yuvarlağa aşina olduğumdan bu yana bir türlü ısınamadım şu takıma. Her yıl tonla transfer yapıp yığınla para harcamalarına rağmen bir türlü istikrarlı gidemiyorlar. Allardyce bile bir sezon sonunda illallah deyip arkasına bakmadan gitti. Taraftar desen var, hem de Ada'nın en fedakar taraftar kitlelerinden birine sahip Newcastle. Hatta yakın zamanda yapılan bir araştırmada, deplasman yollarında en çok para harcayan taraftar grubu Newcastle'ınki olmuş. Böyle bir avantajın yanında transfere harcanan o kadar paraya rağmen başarı gelmiyorsa, gelen teknik direktörler kısa sürede kaçış yolu aramaya başlıyorsa, hatta takımdaki neredeyse tüm oyuncular ayrılmak istiyorsa geriye tek cevap kalıyor: kulüp doğru yönetilmiyor. Zaten taraftarlar da bu yönde huzursuzluklarını dile getirince Newcastle Utd'ın sahibi Mike Ashley, kulübü satışa çıkardığını açıkladı. Ancak halen bir talibi yok.

Bu arada harcanan paralardan ve değişen teknik direktörlerden bahsettik, durumu biraz da rakamlara dökelim. Son 5 yılda (bu sezon da dahil) sadece transfere harcanan para toplam 190 milyon €. Aynı süre zarfında sadece transferden elde edilen gelir ise toplam 120 milyon € kadar. Finansal yapısı sağlam olan bir kulübün rahatlıkla çevirebileceği bir gelir-gider tablosu aslında, ancak yapılan transferlerden ne kadar verim alındığı sorgulanınca iş değişiyor. Son 5 yılda bonservis bedeline 10 Milyon €'dan fazla ödenerek alınmış futbolcular Jean Alain Boumsong, Michael Owen, Albert Luque, Damien Duff, Obafemi Martins ve Fabricio Coloccini. Aynı sürede parlatıp 10 milyon €'dan fazla fiyatta sattıkları oyuncular ise Jonathan Woodgate, Jermaine Jenas, Kieron Dyer ve James Milner. Ayrılanlar gayet oynuyor, ama gelenler Martins dışında pek iş yapamıyor takımda. Coloccini kaliteli bir oyuncu ama takım savunması zayıf olunca geride tek başına ne yapsın?

Yine son 5 yıldaki teknik direktörlere bakacak olursak Greame Souness, Glenn Roeder, Sam Allardyce ve Kevin Keegan gelip geçmiş. Takımı şu anda geçici olarak Joe Kinnear yönetiyor. Bu seriden önceki 5 yıllık Bobby Robson dönemini düşünürsek bozulma gerçekten müthiş!

Tüm bunlar sonucuda ligdeki durum ne peki? 2005'ten bu yana takım Premiership'te sırasıyla 14, 7, 13 ve 12.likte kalmış. Bu sezon ise 15. hafta itibariyle 17. sıradalar ve daha uzun süre buralarda dolanacaklar gibi. Avrupa kupaları mı? 2000'li yıllarda kıytırık bir Intertoto şampiyonluğu dışında hiçbir şey yok.

Kısacası Newcastle için işler hiç de iyi gitmiyor. Adamların formalarında reklamı bulunan Northern Rock'a bile Şubat'ta devlet tarafından el kondu daha ne olsun! Artık bu kulübü kim alacak bilmem. Ya Araplar ya da Ruslar kapar illaki, yalnız öyle fedakar ve cefakar taraftara Allah sabır versin ne diyeyim...

Şenes Erzik


Ahmet Yıldırım


Beşiktaş'ın efsane 100. yıl kadrosundaki en sevdiğim futbolculardandı. Ayhan Galatasaray'ın yolunu tutarken, karşılığında Mehmet Aksu ve 500,000 $ ile birlikte Beşiktaş'ın olmuştı Ahmet Yıldırım. Sade ve risk almadan oynardı. Özellikle kritik anlardaki soğukkanlılığı sayesinde takıma kazandırdığı çok şey oldu. Luce'nin gidişinden sonra iyiden iyiye bozulan takımın en sessiz, en mütevazı kayıplarından biriydi. Beşiktaş'tan sonra Ankaraspor, Etimesgut Şekerspor ve Malatyaspor'da oynadı. Geçen sezonun ortasında Adanaspor'a transfer oldu. Aynı sezon 2. Lig B Kategorisi'nde şampiyonluk yaşayıp Bank Asya 1. Lig'e yükseldi. Sezon başında takımıyla sözleşme yeniledi ve şu an 34 yaşında. Süper Lig'in özellikle tecrübesiz takımları neden bu adamı düşünmezler anlamıyorum...

4 Aralık 2008

Nerde Kalmıştık?


Talent Camp, ödevler, iş mülakatları, sunumlar, sınavlar derken deli gibi yoğun bir dönem nihayet geride kaldı benim için. Tatilde de eşekler gibi yattığım yerden post girerim artık bol bol! Bu arada maşallah ben yokken gündem hiç boş durmadı, aksine yoğunlaştı. Fener'e yenildik bir kere daha ne olsun. Bir zamanlar ne güzel cennetlerini cehenneme çevirmiştik, şimdi her yönden gol yiyoruz adamlardan... Ada'da Arsenal Chelsea'yi yine evinde vururken, Manchester United da City'ye acımadı. Bu arada C. Ronaldo da beklendiği gibi Altın Top'un sahibi oldu, daha 23 yaşında. Sezonda 40 küsur gol atan adamdan korkacaksın zaten. Ardından Huntelaar, 20 milyon €'a Madrid yolunu tuttu. Real'in altıncı portakalı durumunda şu an. Dün Galatasaray, deplasman demeye dilimin varmadığı yerde Hertha'ya top göstermedi. GS için Kapıkule'nin ötesiyle berisi arasındaki fark, siyahla beyaz gibi bu sezon. Ve bugün Roy Keane'in Sunderland'ten istifasını öğrendik. Zor adamın hali başka...

ShareThis

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...