Subscribe Twitter Twitter

29 Ekim 2012

Andres Iniesta


26 Ekim 2012

Devrimden Öte



2004 yazında teknik direktör olarak ayak bastığınız orta karar ülkede tam anlamıyla bir futbol devrimi yarattığınızı düşünün. Aynı takımdaki 9. sezonunuzu geçiriyorsunuz ve an itibariyle 12 maç sonunda tek puan kaybınız bile yok. Şampiyonlar Ligi'nde ise Chelsea ve Juventus gibilerinin olduğu grupta lidersiniz. Tarihinde tek bir şampiyonluk bulunan kulübünüze 8 sezonda tam 6 şampiyonluk ve 4 lig kupası hediye etmişsiniz. Avrupa'da ise bir UEFA Kupası şampiyonluğunuz ve bir de Şampiyonlar Ligi çeyrek finaliniz var. Onda da Barcelona'ya elenmişsiniz zaten. Siz göreve başladığınızda o ülke, UEFA katsayı sıralamasında 14. sıradaydı ve Avrupa kupalarına 4 takım gönderebiliyordu. Bugün ise 7. sırada ve kupalara 6 takımla katılma hakkına sahip. Kadronuz nispeten genç ve potansiyel sahibi. Kimi Avrupa devleri bazı oyuncularınıza 25 milyon €'ya varan meblağlar ödemeye razı görünüyor. Tüm bunların yanı sıra gayet kültürlü de bir adamsınız. Ana diliniz ve çalıştığınız ülkenin dili haricinde 5 dil daha biliyorsunuz. Futbolcularınızı üniversite okumaya teşvik ediyorsunuz. Onları restoranlarda oturmak yerine tiyatro izlemeye ve kitap okumaya yönlendiriyorsunuz.

Shakhtar'a gitmeden evvel Türkiye'den arkasına tenekeler bağlanarak ayrılan, korkak diye yerden yere vurulan, ilk fırsatta acımasızca eleştirilen Lucescu... Türkiye'ye geldiğinde dünyaca tanınan, müthiş kariyerli ve bolca kupa kazanmış bir teknik adam değildi. Ukrayna'ya gitmeden de öyle değildi. Ama bugün geldiği konum onun adını Avrupa'nın en saygın isimleri arasına yazdıracak cinsten artık. Ve tabi ki Türkiye futbolu için ne büyük bir kayıp olduğunu bir kez daha kanıtlayacak türden... UEFA Kupası'nı Kadıköy'de kaldırmış olması da bu açıdan kaderin çok güzel bir oyunudur.

Lucescu Avrupa'nın önde elen takımlarından birini çalıştırsa istediği başarıyı sağlamayabilir. Kısacık süren Inter kariyeri de buna örnek. Ama Türkiye ve Ukrayna gibi futbol konusunda var olan potansiyelini değerlendirememiş ülkeler için ilaç gibi bir teknik adam o. İstanbul'dayken birçokları ona bu gözle bakamadı. Halbuki bir süre daha kalabileceği bir ortam olsaydı Türkiye futbolu da o da yıllar önce birkaç basamak birden atlayabilirdi. Bugün bizim futbol kültürümüz birkaç basamak aşağı inerken Lucescu'nun liderliğinde Ukrayna futbolu çıktı üzerimize. Şike muhabbetinden olanca şaibeyi geride bırakamadan kurtulduk bir şekilde. Bir büyük kulübümüz borç batağında. Öteki ise ilk sağanak yağmurda göle dönen stat zemininde Şampiyonlar Ligi mücadelesi veriyor.

İşin kötü tarafı, kalsaydı bizi bunlardan Lucescu bile kurtaramazdı ya işte ona yanmak lazım...

1 Ekim 2012

Bir Çocuk Gözünden Alex


Aziz Yıldırım "günümüzde efsane olmak çok kolay" derken bir açıdan haklıydı. Her başarılı karakteri bir anda efsane mertebesine yükseltip ilk fırsatta olanca sertliğiyle yere çarpmıyor muyuz? Veya futbol dünyasındaki birini yermek için türlü türlü futbol dışı silahları da kullanmıyor muyuz işimize gelince? Çok uzaklara gitmeye gerek yok, Arda Turan'a yapılan saçmalıkların dumanı tütüyor henüz.

Böyle bir ortamda bile 8 sezon istikrarından hiç ödün vermeden ayakta kalabildiği için efsanedir Alex. Attığı gollere, kazandırdığı şampiyonluklara yalnızca birer istatistik olarak bakılabilir belki. Ama mahallede maç yapan çocuğun formasının arkasında yazan onlarca "Alex"e ne demeli peki? Sayısız çocuğun kendini onunla özdeşleştirmesine ne demeli? Fenerbahçe kulübü bilmem kaç milyon taraftarını yatağa buruk gönderiyor bu akşam. O onlarca çocuğu da ağlattı işte böylece. Yarın okuluna belki Galatasaray'a 5-0 yenilmişçesine boynu bükük gidecek o çocuklar. Ama öyle bir ortak değer oldu ki Alex, bu kez Galatasaraylı arkadaşları kolay kolay dalga geçemeyecek o çocuklarla. Sırtlarını sıvazlayıp "valla ben de üzüldüm hacı, takma" diyecek birçoğu.

Aziz Yıldırım'ın dediği gibi kolay efsane olabilmek. Asıl zor olan ise efsane kalabilmek zaten. Buralardan gitti diye Alex'in değeri azalmayacak elbette. O çocukların arkasında "Alex" formaları bir kat daha kıymete binecek bilhassa. Belki bir daha onu sırtına geçirip top oynamak bir yana dursun, annesine yıkatıp odanın en güzel yerine koyacak. Yıllar sonra bu çocuklar büyüyecek, kendi çocukları olacak. Onlara o formayı giydirip Alex'in heykeline götürecekler. Bilsinler; bir zamanlar bu takımda böyle bir güzel adam oynadı diye. Ve Alex'ten başlayıp gaza geldiği hikayeyi Lefter'e dek götürecek.

Arkasını dönüp giderken bu topraklara bir gün geri dönmesini içtenlikle dilediğim nadir rakip takım efsanelerinden biri oldu Alex. Tekrar görüşmek ümidiyle...

ShareThis

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...