Yıllar hatta belki de aylar sonra 23 Ekim 2011 tarihi, Manchester şehrinde bir şeylerin oldukça değiştiğini anlatan bir yazıya dramatik bir giriş olabilir. Zira yakın tarihinin açık ara en önemli zaferini elde etti bugün City. Futbolla ilgilenmeye başladığım günden beri United'ı bundan daha çaresiz gördüğüm iki maç var; ki ikisini de 2009 ve 2011 Şampiyonlar Ligi finalinde Barcelona'ya karşı kaybettiler. Daha ne diyebilirim, nasıl anlatabilirim bilmiyorum ama yazıya başladığımda durum 3-1'ken, şu cümlenin sonuna gelene dek başlığı üç kez değiştirmek zorunda kaldım!
Oyunun ilk 20 dakikasını izleyip maçı bırakan biri muhtemelen United'ın rahat bir zafer elde edeceğini tahmin etmiştir. Topu rakibine göstermiyordu neredeyse United. City tarafı defans ve orta sahanın güzel bütünleşmesi sonucu takım olarak oldukça iyi savunma yapmayı başardı. Bu şekilde bir türlü kale önüne gelemedi Kırmızılar. Bunun yerine önce kanatlardan denediler ve bu çalışmayınca ceza yayından uzak şutlara başvurdular. Ancak ikisi de işe yaramadı ve bir yandan savunmada acemice hatalar yapmaya başladılar. Derken Balotelli'nin 22. dakikada gelen akıllıca golü durumu oldukça değiştirdi. En azından United'ın oyununa karşı koyabilmeye başladılar ve devre bitene dek bunu korumaktan fazlasına da başvurmadılar.
İkinci yarı başladığı anda o ana dek zaten bir şekilde hata yapacağı belli olan Evans çıktı sahneye. Balotelli'nin iri cüssesine karşı koyamadı ve kaleciyle karşı karşıya kalamadan İtalyan oyuncuyu yere indirdi. Hakem kırmızı kartı göstermeseydi bile maçı City alırdı diyesim geliyor bu noktada ama bahsi geçen takım United, menajer de Ferguson olunca diyemiyorum kolayca. Sir'ün her daim farklı ve pragmatik bir çözümü vardır çünkü. En azından ben onu öyle tanıdım ama bugün o da ne yaptıysa karşılık bulamadı.
47. dakikadaki kırmızı karttan sonra sahada hayalet gibi dolaşan bir United izledik. David Silva orta sahadaki varlığını iyice güçlendiriyor, oyunu da istediği gibi yönetiyordu. Buna karşın orta sahada Anderson'a yakın oynayan Rooney ise aynı etkiyi gösteremiyordu. Derken 60'ta tekrar Balotelli sahneye çıktı. İlk golünde
"neden hep ben?" diye gerekli mercilere mesajını ileten Balotelli keşke asıl bu şekilde sahada
'hep' kendinden bahsettirse... Bugün forvet gibi başladı ama sıklıkla kanatlara, özellikle de sola inerek hem Silva hem de Agüero'nun oyun alanını genişletti. Maç genelinde başarılı olmasının tek sebebi attığı goller değil bu yüzden; ki bana göre Silva'nın ardından sahanın en iyisiydi.
69. dakikada Agüero farkı üçe çıkardığı anda maç bitmişti sanki. United iyice çözünmüş, geride fersah fersah boşluklar bırakır olmuştu. Öyle ki bu skoru bulmak için 90. dakikayı beklemeyebilirlerdi de. Fletcher'ın golü ise sahadaki ekibi canlandırmaktan çok uzaktı. Uzatmalar oynanırken yene 3 gol ise Ferguson'un oyundan hiç kopmayan takım kimliğinin bugün ne kadar silik olduğunu simgeler nitelikteydi.
Kısacası bugün City'ye bu müthiş galibiyeti getiren ana unsur takım savunmasıydı. Bu şekilde ilk 20 dakikadaki yoğun United ataklarını kesebildiler, ki bu süreçte golü yemiş olsalar belki de maçı kaybedeceklerdi. O dakikadan sonra ise Silva'nın etrafında olgunlaşan ve Balotelli'nin doğru koşularıyla daha da tehlikeli olan ataklar sayesinde kontrolü hiç bırakmadılar. Bu arada Dzeko ile başlamama kararının arkasında da bu var çünkü bu maçta Dzeko gibi nispeten statik bir forvetten daha hareketli bir ileri uca ihtiyacı vardı Mancini'nin. Yine de doğru taktikle çıksa dahi böylesine bir skoru ve ezici üstün oyunu kimse beklemiyordu herhalde...
0 yorum:
Yorum Gönder