Bursaspor 2010 Mayıs'ında şampiyonluk kupasını havaya kaldırdığında tüm şehir rüyada gibiydi. Futbolcular bile ne olduğunu ve neyi başardıklarını tam olarak anlayamadıklarını söylüyordu hatırlarsınız. O kemikleşmiş "Dört Büyükler" klişesini kıran takım olmak o kadar basit değildi zira. Birçoğuna göre bu bir devrimdi. Yalnız o günlerde Mehmet Demirkol'un bir sözü aklımda yer etti:
"Bu bir devrim değil, darbedir. Sistem oturup süreklilik gösterdiği anda devrime dönüşebilir".
Bugün gelinen noktaya baktığımızda büyük bir devrimden ziyade sadece oldukça başarılı bir darbe görüyoruz. Şampiyonluktan sonra takıma dahil olan Nunez, Insua ve Svensson sistemi bir adım ileri taşıyan oyuncular olamadı. Keza darbe esnasında başrolleri paylaşan Sercan, Volkan ve Ozan İpek de bu istikrarı geçtiğimiz sezona taşıyamadı. Bir nevi doymuşluk ve durgunluk vardı sanki takımın havasında. Devre arasında kiralık gelen Altidore da bu havayı dağıtamadı. Miller biraz canlılık getirdi derken onu da bu sezon yolcu etti Bursaspor. Şimdi de Sercan, Volkan ve İbrahim Kaş kapı önüne konuyor.
Şampiyonlar Ligi'nde elbette kimse üst tura çıkmayı beklemiyordu. Gerçekçi olmak lazım böyle durumlarda ama en azından bir Avrupa Ligi bileti hayal değildi. 6 maçta atılan 2 gole karşılık yenen 16 gol ve toplanan yalnızca 1 puanın kelime olarak karşılığı 'hayal kırıklığı' idi. Yakın zamanda Twente, Lille, AZ Alkmaar, Napoli ve hatta Mainz gibi takımların yaptığını bizimkiler neden yapamıyor diye düşünmeden edemiyorum bu noktada. Bu kulüpler de büyük liglerde uzun zaman sonra veya tarihinde ilk kez şampiyonlukla tanıştı ya da zirveyi zorladı. Ama sadece bununla kalmayıp kendilerini de geliştirdiler veya potansiyelleri doğrultusunda umut vaad ettiler. Hemen hepsinde bu sıçrama sonucu dünyaca tanınan futbolcular veya teknik direktörler mevcut. Bunları kendileri parlattılar ve önemli kısmını elde tutabildiler. Kısaca kısa sürede basamak atladı bu kulüpler ve tırmanmaya devam ediyorlar. Ya Bursaspor'da yanlış giden ne?
Öncelikli olarak 'doygunluk' diyebiliriz. Bursalı futbolcular o şampiyonluğu büyük bir takımda yaşasaydı eminim ki bu derece "ben oldum" havasına girmezdi. Şampiyonlar Ligi belki yeni bir heyecandı ama buradaki hayal kırıklığı demotive edici oldu. Ardından sadece lig vardı ortada fakat Avrupa yorgunluğu da sezon genelini bir başka etkiliyordu. Kısacası futbolcular Türkiye'de kahraman iken, Kapıkule'nin ötesinde çaylak konumundaydı. Bu dengesiz psikolojiyi yönetmek elbette teknik direktörün görevi olsa da Ertuğrul Sağlam bunu tam olarak başaramadı. Zira onda da Beşiktaş yıllarından kalma bir Avrupa fobisi vardı belki de, bilinmez...
Bugün bir zamanlar el üstünde tutulan kahramanlarını yolcu etmeye hazırlanıyor Bursaspor. Şampiyonlar Ligi'nden gelen para halen "işte bu" diyebileceğimiz bir yere harcanmadı. Veya biz haber alamadık. Forma sponsoru bile bulamıyor Bursaspor, ki o bile yokken ticari gelirler hak getire!.. İç sahadaki Anderlecht yenilgisiyle Avrupa Ligi macerası daha başlamadan bitmek üzere. Bangura, N'Diaye ve Carson'ın ise takıma neler getireceği henüz soru işareti. Durum böyleyken biraz geç de olsa kabuk değişimine gidiyor Sağlam. Devrim yolu yarıda kaldı belki ama şu an yeni bir darbe yapmaktan da uzak görünüyorlar.
0 yorum:
Yorum Gönder