10 Mayıs 2011
‘Özel’ Bir 9 Yıl
Jose Mourinho’yu nasıl bilirsiniz? Lider, kibirli, gururlu, başarılı, kendini beğenmiş biri olarak mı? Hakkında bu kadar tezat özellikler sıralanabiliyorsa, ortası olmayan bir adam diyebiliriz. Ancak artık tüm bunlardan bile daha öne çıkan bir niteliği daha var. Çünkü o, 9 yıl boyunca kariyerindeki 150 iç saha maçında hiç yenilgi görmemiş bir teknik direktör olarak tarihe geçti.
Takvimler 20 Şubat 2003’ü gösterirken Türkiye’deki birçok futbolseverin gözü, sürprizlere imza atarak UEFA Kupası’nda 4. Tur ilk maçına çıkan Denizlispor’un üzerindeydi. Lorient, Sparta Prag ve hatta O. Lyon geride bırakılmıştı ve şimdi sırada Porto daplasmanı vardı. Şüphesiz ki zorlu maç olacaktı çünkü rakibin teknik direktörü, sahasında bir başka güçlüydü ve ligde kendi evinde bir yıldır maç kaybetmiyordu. Nitekim o gece Horozlar’ın peri masalını sürdürmesini hayal eden binlerce kişi, 90 dakika sonunda 6-1’lik acı bir skora razı olarak Jose Mourinho ve onun iç saha performansı ile tanışmış oldu.
Dragao’dan Bernabeu’ya
O gece kendini Türkiye’ye 6 golle tanıtan Mourinho, sezon sonunda UEFA Kupası’nı kazanarak adını bu kez tüm Avrupa’ya duyurdu. Üstelik Porto’yu ligde de şampiyon yapmış, bunda kusursuz iç saha performansı büyük rol oynamıştı. O sezon evinde sadece bir beraberlik alan ve diğerlerini neredeyse güle oynaya kazanan Mourinho, bu namağlup gidişatının tam 150 maç boyunca devam edeceğinden habersizdi.
Ertesi sezon Dragao Stadı, Mourinho için daha da bol çiçekli bir bahçe olacaktı. Zira bu kez ligdeki hiçbir rakibi ondan puan bile alamayacaktı. 17 maçlık periyodu sadece 6 gol yiyerek tamamlayan Porto, buna karşın attığı 39 golle karşısındakini daha oyun başlamadan korkutur hale gelmişti. O sezon Şampiyonlar Ligi’ni de kazanınca Mourinho basamak atlamış, Dragao’daki serisini Stamford Bridge’e taşımıştı.
Chelsea’de izlediğimiz Mourinho artık daha olgun, kendine güvenen ve gururlu bir karakterdi. Sahasında yenilmek sanki tüm bu erdemleri silip atacakmışçasına 3,5 sezon boyunca bir kez bile seyircisi önünde rakibine boyun eğmedi. Portekiz’den çok daha zorlu bir ligde çalışmasına rağmen Stamford Bridge’de her karşısına çıkanın kalesine ortalama 2 gol bıraktı ve maç başına yarım gol bile yemedi. Kısacası kendini iyice bulduğu Chelsea’den, sonuca gitmeyi bilen ve rakibini etkisiz hale getirebilen güçlü bir kimlikle ayrılıyordu.
Londra’ya veda ederken iç saha yenilmezlik rekorunu tam 98 maça çıkarmıştı Mourinho. Birçok kişi, sıradaki durağı olan San Siro’da bu seriyi uzun süre devam ettiremeyeceğinden neredeyse emindi. O ise yine gittiği yere çabucak uyum sağladı. Tahmin edildiği gibi Portekiz ve İngiltere’dekinden daha fazla zorlandı ve Inter’deki 2 yılını 2,58’lik ortalama iç saha puanı ile tamamladı; ki çalıştırdığı diğer kulüplerde bu rakamın altına hiç düşmedi. Ama 38 maç sonucunda San Siro tribünleri ligde tek bir mağlubiyet bile görmedi. Mourinho ise 8,5 yıldır misafirlerini üzen bir efsane olarak Madrid’in yolunu tuttu. Bernabeu’da kazandığı 14 lig maçından sonra belki de en zayıf rakiplerinden biri olan Sporting Gijon’a 1-0 kaybedince, 9 yıllık müthiş serisi 151. maçında son bulmuş oldu.
Zorlu Bir Ada Sevdası
Evinde rahat olduğu 9 yıl boyunca Mourinho’nun her iç saha maçı kolay geçmedi. Birçok kez 3 puanı, hatta bir puanı bile alırken gayet zorlandığı anlar oldu. En çok rahat ettiği yer kendi ülkesi olan Portekiz’di; ki Dragao’da neredeyse hiçbir maçında ölüp ölüp dirilmedi Mourinho. Ne var ki İngiltere’ye ilk adımını attığı sezonda, işinin memleketindeki gibi kolay olmayacağını anladı.
Stamford Bridge’deki siftahı, aynı zamanda sezonun ilk maçı olan Manchester United’a karşıydı. Seyircisi önünde belki de olabilecek en zorlu maça daha yılın başında çıkmak, şüphesiz Mourinho’nun da hayal ettiği bir başlangıç değildi. Smertin, Geremi ve Kezman gibi şimdilerde kulağa pek uzak gelen futbolcuları barındıran kadrosuyla Ferguson’un karşısına çıktı. Nitekim Gudjohnsen ile maçın 15. dakikasında öne geçti ve üstünlüğünü maç sonuna kadar koruyarak Premier Lig’e güzel bir başlangıç yaptı. İlk adım her seferinde zordu ama gerisi yavaş yavaş geldi. Nisan ayını gördüğünde yoğun maç trafiğinin takımında yol açtığı yük, az daha Birmingham karşısında ona mağlubiyeti tattırıyordu. Pandiani’nin golüne ancak maçın sonları yaklaşırken Drogba ile cevap verebilen Chelsea, evinde bir puanı güçlükle kurtarmış oldu.
Lider kapatılan ilk sezonun ardından Stamford Bridge, Mourinho için itici güç haline gelmişti. Öyle ki, bu sahaya gelen rakipler zaten maça kafadan 1-0 yenik başlıyordu. O sezon evinde puan kaybettiği tek maç olan Charlton karşılaşması, onu en çok terletenler arasındaydı. Yine Gudjohnsen ile öne geçmişti ama takımı Darren Bent’in beraberlik golüne engel olamadı. 81. dakikada bir de 10 kişi kalınca tek puana razı geldi. Ayrıca birkaç hafta sonraki Tottenham karşılaşması tribünleri tam anlamıyla mest etmiş, son dakikada Gallas’ın attığı galibiyet golü ile gülen yine Mourinho olmuştu.
2006/07 sezonu, bir anlamda Portekizli’nin Ada’da duraklama devrine girdiği dönüm noktasıydı. Bu durum, onun Stamford Bridge’deki performansını da etkiledi ve 2,26 ile kariyerinin en düşük sezonluk iç saha puan ortalamasını elde etti. Deplasmanda kaybedilen puanların yanı sıra, evindeki beraberliklerin sayısı da alışıldık seviyede değildi. Hatta geriye düştüğü Arsenal maçında Mourinho’ya beraberliği son anda Essien getirdi. Bu şekilde, ligin 37. haftasında Manchester United’ı seyircisi önünde yenerek tekrar şampiyon olma ümidini adım adım kaybetti. Sonraki sezonun 6. haftasında Stamford Bridge’deki son maçına çıktı Mourinho. Taraftarına Blackburn karşısında golsüz beraberlikle veda ederken, birkaç ay sonra yenilmeden 99. iç saha maçına çıkmak üzere soluğu Inter’de aldı.
Çizme’de Zor Yıllar
Mourinho Portekiz ve İngiltere’de ne kadar başarılı olursa olsun; kültürü, oyun tarzı, sert defansı, medyası ve daha birçok unsuruyla İtalya’da bambaşka bir tecrübe tadacaktı. Üst üste 3 yıldır şampiyonluk yaşamaya alışmış Inter taraftarının beklentileri büyümüştü ve özellikle San Siro’da yenilgi almaya tahammülleri yoktu. Çizme’deki ilk lig maçı olan Sampdoria deplasmanından tek puanla dönünce, sonraki hafta Catania’yı ağırlamak bir nebze daha ağır bir yüke dönüşmüştü. Taraftarının önüne ilk kez çıktığı maçta şok bir golle yenik duruma düştü Mourinho. Ne var ki Quaresma daha bir dakika bile geçmeden ona beraberliği getiren golü hediye etti. Ancak bir kere başlayan terslikler henüz duracağa benzemiyordu, zira devre bitmeden Muntari Inter’i 10 kişi bıraktı. Buna rağmen Mourinho takımını tekrar düzlüğe çıkarmasını bildi. Kenardan yaptığı müdahaleler rakibi zora sokmaya başladı ve Inter’in öne geçmesi çok zaman almadı. 90 dakika evine mutlu bir şekilde giden taraftarlar, bir sonraki San Siro şöleninde Mourinho’nun evinde oynadığı art arda 100. karşılaşmadan da namağlup ayrılmasına tanık oldu.
Aynı sezonun 26. haftasında San Siro tribünleri, Mourinho’nun İtalya macerasında unutamayacağı bir mücadeleye sahne oldu. Rakip Roma’ydı ve lider Inter’in yoluna kayıpsız devam etmesi gerekiyordu. Ne var ki maçın henüz 30. dakikası bile dolmadan skor tabelasına bakan taraftarların gözüne ‘0-2’ ibaresi çarpıyordu. Nitekim iki takım soyunma odasına böylece gitti. Bir kıvılcım bekleyen mavi siyahlılar, ikinci yarının 5. dakikasında Balotelli ile umutlandı. Ancak vazgeçmeye niyeti olmayan Roma, farkı tekrar ikiye çıkarmak için çok beklemedi. Mourinho, artık iyice meşhur hale gelen yenilmezlik serisini 111. maçında bozacak gibiyken sahneye tekrar Balotelli çıktı. Son 10 dakikaya girerken hocasının şanını kurtaran ve 3-3’lük karşılamşada perdeyi kapatan isimse Hernan Crespo oldu.
Bir sonraki sezon aynı taraftarlar, en az Roma maçı kadar eğlenceli bir 90 dakika izledi. Palermo karşısında fırtınalar estiren Mourinho’nun ekibi, daha 43. dakikada skoru 4-0’a taşımıştı. Ne var ki ikinci yarıda Fabrizio Miccoli önderliğinde tersine esen rüzgar, durumu 18 dakika içinde 4-3’e getirivermişti. Giderek siyaha dönüşen pembe tablonun karşısında Milito eline fırçayı aldı ve maçın son anları yaklaşırken attığı golle skoru belirledi.
Rekorun Son Yılı
Şubat ayındaki Sampdoria maçı, gollerden veya mutlak pozisyonlardan ziyade havada uçuşan kartlarıyla olay oldu. Önce maçın henüz üçte biri geride kalmışken Samuel, ondan 7 dakika sonra da Cordoba kırmızı kartla oyun dışı kalınca Mourinho’nun tüm defansif planları alt üst oldu. Hâl böyle olunca Portekizli’nin dördüncü hakemle maç sonuna kadarki ‘koyu muhebbeti’ kimseyi şaşırtmadı. Bitiş düdüğüne 20 dakika kala rakip takımdan Pazzini de takımını 10 kişi bırakınca, 4 sarı ve 3 kırmızı kartın çıktığı karşılaşma golsüz sona erdi.
Mourinho’nun San Siro’daki son maçı, galibiyet halinde ona ikinci kez Scudetto’yu getirecekti ve sahada buna değecek bir mücadele vardı. Yalnızca 2 puan arkadaki Roma’nın nefesi takımın ensesindeyken puan kaybının bahsi bile geçmiyordu. Rakip Chievo maçın başında öne geçse de, Inter art arda gollerle devreyi 3-1 önde kapadı. İkinci yarının başında Balotelli takımının dördüncü golünü de atınca tribünlerden şampiyonluk şarkıları yükselmeye başladı. Ne var ki dakikalar 75’i gösterirken durum 4-3 oluvermişti. Şarkı söylemenin rahatlığı bir anda tekrar şampiyonluk stresine dönüşmüştü. Ancak Mourinho, sonuna kadar lider geldiği yarışı kolay bırakacak değildi. Nitekim o gece skoru korudu ve tribünlere bir kez daha şampiyon olarak veda etti.
Bernabeu’daki serüven, rekorun son bulduğu Sporting Gijon karşılaşmasına dek kayıpsız devam etti. Sahasındaki ilk maçı olan Osasuna karşısında takımı sezona tam hazır olmamasına rağmen tek golle sonuca ulaştı ve haftalarca evinde hiç zorluk çekmedi. Fakat Sevilla Bernabeu’ya geldiğinde Mourinho’nun Real Madrid’ini tam 7 sarı ve bir kırmızı kart bekliyordu. Son yarım saati 10 kişi oynamasına karşın Di Maria’nın güzel golü ona bir zafer daha kazandırdı. Aynı adreste bir sonraki rakip olan Villareal ise La Liga’da onu en çok zorlayan misafiriydi. Beyaz Şimşekler iki kez geride kalmasına rağmen soyunma odasına 2-2’lik skorla yol aldı. Maçın son 10 dakikasına girerken önce Ronaldo, ardından Kaka’nın golleri ile Portekizli’nin yenilmezlik serisi 145 maçı devirmiş oldu.
Ezeli Rekabetler
Jose Mourinho hakkında çok az bilgiye sahip birinin bile, onun meşhur sivri dilinden haberi vardır. Özellikle yoluna taş koyabilecek güçlü rakipleri hakkında iğneleyici sözler söyler, diğer teknik direktörlerle atışmaya girer ve onları çoğu zaman zor durumda bırakır. Nitekim onu güçlü kılan unsurlardan biri de, söylediklerinin her daim arkasında durabilmesidir. Hatta El Pais gazetesine veriği röportajda, tüm bu demeçlerin ve polemiklerin onun işinin bir parçası olduğunu savunur. Peki, dört önemli ligde takım çalıştıran Mourinho’nun büyük rakiplerine karşı uyguladığı bu taktik, iç saha avantajıyla bir araya gelince ne kadar meyve verdi?
Portekiz’de görev yaptığı süre boyunca Mourinho’yu en çok zorlayan ekipler, şaşırtıcı olmayan biçimde Benfica ve Sporting Lisbon’du. Dragao’da ezeli rakipleriyle oynadığı ve kayıpsız atlattığı dört müsabakada Porto 10 gol bulurken, kaleci Vitor Baia sadece iki kez topu filelerinde gördü. Stamford Bridge’de ise ‘Dört Büyükler’in diğer üçüne oldukça zor anlar yaşattı. Bu sahada Liverpool, Arsenal ve Manchester United ile 3 sezonda yapılan 9 lig karşılaşmasının 6’sından başı dik ayrılan Mourinho oldu. Özellikle Arsene Wenger ve Rafa Benitez ile tartışmaktan hiç çekinmediği bu süreçte takımı, toplamda attığı 10 gole karşın kalesinde sadece bir gol gördü.
İtalya’da çoğunlukla Roma, Milan ve Juventus ile kapışan Mourinho, bu ligdeki kariyeri boyunca evinde sadece başkent ekibini alt edemedi. Diğerlerini ise iki sezonda da eli boş yolcu etti. Böylece, özellikle Ranieri, Ancelotti ve Leonardo’ya yaptığı ‘güzellemelerle’ hatırlanacağı Çizme’deki 6 maçlık ‘devler ligi’ macerasına 11 gol atıp 5 tane yiyerek nokta koydu. İspanya’da ise tek rakibi Barcelona’yı Bernabeu’da ağırlamadan hemen önce, evindeki 151. maçta S. Gijon’a boyun eğdi.
Tarihinin altın sezonunu yaşayan Denizlispor, rüya gibi giden Avrupa serüveninde bu derece ‘özel biri’ tarafından durdurulacağını bilemezdi. Muhtemelen o gece Mourinho da kariyerinin sonraki 7 sezonuna 3 farklı ülkede 5 lig ve 2 Şampiyonlar Ligi kupası sığdıracağını hayal edemiyordu. Tüm bu başarıların üstüne kimi zaman heyecan dolu, bazen bol kartlı, birçok kez tartışmalı ve her daim namağlup 150 iç saha maçını sığdırmak da zaten sadece Özel Biri’ne mahsus olabilirdi.
Not: TamSaha dergisinin Mayıs sayısında yayımlanmıştır.
Gönderen:
Mustafa Akkaya
Etiketler:
TamSaha
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder