- Zaragoza, İngiliz futbolcu Jermaine Pennant'a haftalık brüt 49,200 Pound ödüyor. Herhangi bir İngiliz kulübü ise, bu oyuncunun net ücretini karşılamak için yaklaşık brüt 80,000 Pound ödemeli. Bu noktada Premier League'deki vergi oranının %50 olduğunu da belirtelim.
- Aynı nokta üzerinden devam edersek; C. Ronaldo'nun bir İngiliz kulübüne olası yıllık maliyeti, Real Madrid'e olduğundan 5 milyon Pound fazla ediyor.
- Geçtiğimiz yaz transfere en çok para harcayan ülke 455 milyon € ile İspanya oldu. Bu da bir önceki yıla göre %72'lik artış demek.
- Real Madrid, yıllık geliri 400 milyon €'yu geçen ilk kulüp olma unvanını kazandı.
- Güvenilir kaynaklara göre İspanya'da 13,2 milyon Real Madrid taraftarı varken, Barcelona toplam 10,4 milyonda kalmış. Üçüncü Valencia'yı ise sadece 2,1 milyon kişi destekliyor. Bir başka deyişle, ülkenin üçte ikisi R. Madrid veya Barça'yı tutuyor.
- Real Madrid ve Barcelona, 2013 yılına kadar televizyon gelirlerinden sezonluk 120'şer milyon € kazanacak. Geçen yılın üçüncüsü Sevilla'nın geliri 20 milyon € iken, bu yıl onların halefi olan Valencia 30 milyon € elde edecek. Bu rakam, Premier League sonuncusu Portsmouth'un bile TV gelirlerinden daha düşük.
30 Mart 2010
Uçurum Kenarında Bir Boğa
29 Mart 2010
Premier League'de Devrim
28 Mart 2010
Galatasaray 0-1 Fenerbahçe
24 Mart 2010
Manchester'da Bir St. Bernard
23 Mart 2010
David vs. Goliath
Milyonlarca insanın vazgeçemediği bir tutkudur futbol. Onu bu kadar cezp edici hale getiren nokta, ne zaman ne olacağını kestirmenin zorluğudur. Top yuvarlaktır ve David’in her zaman Goliath’ı yenme ihtimali vardır. Kısacası rekabet edebilme duygusudur futbol ateşini sürekli körükleyen. Peki, Türkiye ve Avrupa’da son yıllarda rekabet durumu nedir? Eskilerden eser kalmış mıdır? Para her zaman huzur getirir mi? Mütevazi takımların birincilik şansı var mıdır? Bu sorulara birkaç analizle birlikte cevap bulmaya çalışalım.
1892’den bu yana tam 23 farklı şampiyon çıkaran İngiltere, son 5 yılda birincilik koltuğunda sadece Manchester United ve Chelsea’yi görebildi. Bu iki takımı liderlik yolunda zorlayanlar ise Arsenal ve Liverpool oldu. Günümüzde Big Four’un etkisinin şiddetle görüldüğü Ada’da bu sezon ilk 4 takımın puan ortalaması 2,18 iken, son 4 için bu rakam 0,88. Tepedeki dörtlünün değerinin lig ortalamasına oranı ise 2,15 ile standardın üstünde.
Mazisinde 9 değişik şampiyon gören İspanya’da Real Madrid ve Barcelona, ülke futboluna tam anlamıyla damga vurmakla birlikte bir kutuplaşmaya yol açtı. Onları son 5 yılda sadece Sevilla ve Villareal zorlayabildi. La Liga’da dip ve zirve dörtlülerinin puan ortalamaları sırasıyla 0,83 ve 2,15. En çarpıcı nokta ise, zirve grubunun ortalama değerinin lig ortalamasının tam 2,65 katı olması. Sadece Barça ve Real’in ortalamasını hesaba katarsak bu rakam 4’ü geçiyor.
Çizme’de 2006’dan bu yana Inter damgası var diyebiliriz. O yıldan bu yana her sezon şampiyon oldular ve arkalarında sadece Milan ve Roma’yı hissettiler. 16 lider görmüş Serie A için oldukça vasat bir durum; ki bunda 2006’daki Calciopoli skandalının etkisi büyük. Diğer yanda puan ortalamalarına göz atarsak ligin çekişmeli yönünü görebiliriz: 1,91 zirve puanına karşılık 1,06 dip puanı. Yani ligin alt kısmındaki ekipler, güçlü olanlardan puan koparmayı iyi başarmış. İlk 4 ekibin değer ortalaması ise lig genelinin 2 katı; ki bu da tüm liglerdeki ortalamanın altında.
Almanya
Rekabete en açık lig Bundesliga. Tarihinde 14 şampiyon tanıyan Almanlar, son 5 yılda 7 liderlik adayı çıkardı ve aralarından 3 değişik ekip birinci oldu. İlk ve son 4 ekip arasındaki ortalama puan farkı ise 1,14. Bu da 0,85’lik İtalya’dan sonra en düşük rakam. Değer kıyaslaması açısından bakacak olursak ilk 4 kulüp, lig ortalamasının 1,72 katına sahip. Kısacası 2006 Dünya Kupası’ndaki yatırımlar Bundesliga’ya neredeyse eşit dağılarak Bayern’in hakimiyetini kısmış gibi görünüyor.
Bu sezon tam 6 takımın birincilik mücadelesi verdiği Fransa’da Lyon tekeli kırılmış halde. 18 şampiyonlu ligde geçen yılki Bordeaux ihtilâlinden sonra yarış daha da kızışmış görünüyor. Bu ülkedeki zirve ve dip dörtlülerinin ortalama puanları sırayla 1,93 ve 0,77. Ligue 1’ın en vurucu yanı ise, puan cetvelinin tepesindeki 4 takımın ortalama değerinin lig genelinin sadece 1,34 katı olması. Bu noktada da mütevazi Montpellier ve Lille’in katkılarını göz ardı edemeyiz.
Bildiğimiz üzere ülkemizde sadece 4 farklı lig şampiyonu çıktı. İlginç olan noktaysa, son 5 yılda 5 değişik kulübün zirve yarışına ortak olması. Trabzonspor’un vasatlığında Bursaspor ve Sivasspor Üç Büyükler’i gayet zorlarken, Kayserispor da liderliğe oynamasa bile güçlü bir kulüp imajı çizdi. Ancak son 5 yılda üç büyük kulübümüz zirveye yerleşti ve kulüp zenginliğinin rekabete etkisi halen çok üst düzeyde. An itibariyle ilk 4 kulübün ortalama değeri, lig genelinin tam 2,39 katı. Bu da İspanya’nın ardından en yüksek rakam. Malum dörtlü ile sondakilerin (Ankaraspor hariç) maç başına puan ortalamaları arasındaki fark ise 1,18.
22 Mart 2010
Messi'yi Yazmak...
19 Mart 2010
Devler Ligi'nde Son 8
Edit: An itibariyle kuralar... Arsenal'e gizli favorim dedim, 10 dakika sonra Barcelona ile eşleşti. Uğursuzluk bu olsa gerek. Barca'nın final yolu bu sefer daha engebeli; Arsenal'i geçseler büyük ihtimalle Inter'i karşılarında bulacaklar. Diğer tarafta ise Fransız çarpışmasından galip çıkan, Mustafa Denizli deyimi ile %51 Manchester United ile oynayacak. Lyon'a da bir türlü ulaşamadığı yarı final yolu bu sefer hiç olmadığı kadar açık ama Bordeaux'yu küçümsediğim sanılmasın.
15 Mart 2010
Avrupa'da Gol Krallığı
12 Mart 2010
Reklam Dediğin...
Bugün ev arkadaşımın "hayatımda gördüğüm en güzel lansman" tavsiyesiyle izledim. Öyle futbolla pek alakası olmayan biri kendisi. O tarz bir insanda böyle bir etki bırakabiliyorsa varın bizim gibi futbol delilerinin hissedeceklerini hayal edin. Daha önce hiçbir reklamı izlerken bu derece etkilenmemiştim. Kendimi o konser salonundaki adamlardan birinin yerine koydum. Özellikle Şampiyonlar Ligi müziğini dinlerken... Neyse, video fazla söze gerek bırakmıyor zaten.
11 Mart 2010
Manchester'da Devrim Sesleri
İlk Göz Ağrısı
9 Mart 2010
Golcü Dediğin...
5 Mart 2010
Abanmak Yok
4 Mart 2010
Raydaki Kramponlar
A) Endüstriyel Devrim
B) Buharlı Tren
C) Futbol
D) Hepsi
Büyük Britanya’da tohumları atılan Endüstriyel Devrim kısa sürede tüm dünyaya yayıldı. Çekirdeğinde sanayi patlaması olan devrimde zamanla demiryollarının gelişimi tetiklendi ve 19. yüzyılın başlarında Britanyalılar buharlı treni keşfetti. Ancak zayıf sosyal haklara sahip işçiler, zor şartlarda yaşamaya çalışırken bir yandan kendilerini ifade edebilecekleri bir çıkış yolu arıyordu. Tam bu noktada Ada’da kök salmaya başlayan futbol onlara ilaç gibi geldi ve varlıklarını meşin küre etrafında ‘ayin’ yaparak hisseder oldular.
Ada sınırlarında demiryolu işçileri tarafından kurulan birçok kulüp arasında en uzun soluklusu, bugün Manchester United olarak bildiğimiz Newton Heath’tir. Lancashire & Yorkshire Demiryolları adına çalışan işçiler, kurdukları bu futbol kulübünü kısa zamanda resmi maçlara sokmayı başardılar. Maçlarını istasyonun yakınında, soyunma odalarına 1 km uzaktaki boş bir arazide oynuyorlardı çünkü kutsal yuvarlağın aşkı onları sarmıştı bir kere.