16 Nisan 2011
Bir Kara Sevda: Hillsborough
Kulübünüze olan sevginizi en iyi nasıl anlatırsınız? Birçok maçına giderek mi, yoksa hakkını her ortamda savunarak mı? Veya lisanslı ürünlerinden olabildiğince satın alarak mı? Tam 22 yıl önce 96 Liverpool taraftarı, sevdasının hayatına mâl olacağını bilmeden Hillsborough tribünlerindeydi. Olayı halen ilk günkü tazeliğinde yaşatan Liverpool ise her hattıyla kulüp sevgisinin canlı bir örneği olarak karşımızda.
Gönül verdiğiniz takımın maçını, mabed saydığınız sahada izlemeye giderken yol nasıl geçer bilmezsiniz. Hele ki stadyuma yaklaşırken tribünleri yavaştan duymaya başlar, adımlarınızı hızlandırırsınız. Bir an önce içeri girmeyi, yemyeşil zemine alabildiğine bakmayı, çim kokusunu içinize çekmeyi istersiniz. Hepsi, aşığı olduğunuz takıma kavuşmak için... Taraftarlığın en saf ve güzel anlarından biri olan tatlı bir duygudur bu. Ne var ki 22 yıl önce Hillsborough stadyumunda benzer hislerin peşinden koşan 96 aşığın sonu mutlu olmadı.
15 Nisan öğleninde Liverpool, Federasyon Kupası yarı final müsabakası için Brian Clough’ın Nottingham Forest’ı ile karşılaşmak üzereydi. Dalglish’in ekibi bir önceki sezon da aynı sahada maç oynamış ve taraftarlar yine Leppings Lane adlı tribünde sorunsuzca yer almıştı. Ancak bu kez oynanan maçın ehemmiyeti nedeniyle durum farklıydı. Öyle ki, karşılaşma başladığında zaten dolmuş olan 14600 kapasiteli Leppings Lane’in dışında halen bekleyen 5000 taraftar vardı. Tamamı, takımını bu önemli maçta yalnız yürütmemek ve o heyecanı paylaşmak adına delicesine tribünde yer almak istiyordu.
Turnikelere yaklaşanlar, içeri giremeyeceklerini anlamışlardı. Nitekim görevli polisler de bunu doğruluyordu. Ancak geri dönmek için çok geçti çünkü arkalarında gittikçe büyüyen küçük bir ordu vardı. Ya içeri girip aşıklarına kavuşacaklar, ya da orada sıkışıp kalacaklardı. Nihayet o kargaşa içinde turnikeler açıldı ve yüzlerce kişi tribüne akın etti. Benzer izdiham orayı da kasıp kavurunca felaket kaçınılmaz oldu. Zira binlerce taraftar, duvarların ve tel örgülerin çevirdiği küçücük bir alanda sıkışıp kalmıştı.
Hakem Ray Lewis maçı durdurduğunda henüz 6. dakika oynanıyordu. Bu süre, 94 taraftarın oracıkta boğularak can vermesine yetmişti. 2 kişi de kaldırıldığı hastanede veda ediyordu hayatına. Olay, Liverpool gibi köklü bir kulübü derinden sarstı. Ardından hazırlanan Taylor raporu ise, İngiliz tribünlerini temelden değiştirecek kararlara imza atıyordu.
Dönüm Noktası: Taylor Raporu
İngilizler aslında Hillsborough faciasına kadar tribün olaylarına yabancı değildi. Yaşanan kavgalar veya sahaya giren taraftarlar artık normal karşılanıyordu. Öyle ki; maç izlemeye gitmek, holiganlıkla eş tutulur hale gelmişti. Kısacası enerjisini uzun süre biriktiren bu yanardağ, ilk büyük patlamasını 1985 Mayıs’ında Heysel faciası ile yapmıştı. Ancak Heysel sonrasında yapılan stadyum reformları yeterli değildi. Nitekim ikinci dalga olan Hillsborough, artık İngiliz tribünlerinde hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağının habercisiydi.
Tamamı koltuklu tribünler, girmesi ve çıkması kolay stadyumlar, detaylı güvenlik önlemleri, hepsi oturur vaziyette ve düzeyli kontrol altında maçını izleyen taraftarlar... Bunların tamamı, olayın suçunu büyük oranda görevli polislere yıkan, ancak yine de reform gereksinimini göz ardı etmeyen Taylor raporunun görünen sonuçları. Ne var ki buzdağının bir de su altındaki tarafı var.
Raporun ön gördüğü stadyum düzenlemeleri, her kulübün kolaylıkla altından kalkabileceği türden değildi. Dolaylı vergilerle halktan toplanan para sayesinde, gerekli reformları yapacak olan ilk iki ligdeki her takımın kasasına ortalama 31 milyon £ girdi. Yani halkın bire bir yansıması olan tribünlerin güvenliği, yine onun parasıyla karşılandı. Yalnız durum bu kadarla da kalmadı. Zira birçok Avrupa ülkesinin çoktan uygulamaya koyduğu modern tribünlerde maç izlemek, eskisi kadar ucuz olmayacaktı. Aslında Lord Taylor, bunun için de bir yol düşünmemiş değildi. O zamanın parasıyla biletlere ortalama 6 £’luk bir fiyat biçmişti, ki bu rakam günümüzde 15 £ civarına denk geliyor. Bugün İngiltere’de 40 £’dan ucuz bilet bulmanın ne kadar zor olduğunu düşünürsek, Taylor Raporu’nun bu konuda pek ileri görüşlü olamadığı sonucunu çıkarabiliriz.
Kısacası Hillsborough faciası, Kenny Dalglish’in de söylediği üzere Ada’daki dar gelirli kesimi günden güne stadyumlardan uzaklaştırdı. Zira olay, endüstriyel futbolun ivme kazanmaya başladığı bir zaman dilimine denk gelmişti. Dolayısıyla bir yandan “müşteri” kimliği de kazanan taraftar, kulübün çarklarının dönmesi adına artık çok daha kritik bir noktadaydı. Raporun asıl gözden kaçırdığı nokta tam da buydu.
Sonuç olarak hop oturup hop kalkan, hareketin hiç eksik olmadığı o genç ve dinamik tribünler, yerini yavaşça yaş ortalaması daha yüksek, bol gelirli ve nispeten sessiz bir topluluğa bıraktı. İşçi sınıfından veya ortadirek ailelerden maç izlemeye gelenler günden güne yok oldu. Hatta yıllar sonra Alex Ferguson, bu noktada kendi taraftarını tiyatro seyircisine benzetmekten çekinmeyecekti!
Dalglish Gözüyle Hillsborough
Hillsborough trajedisi, hiç şüphe yok ki Kenny Dalglish’in kariyerinden de öte hayatının dönüm noktalarından biri. Ardından Liverpool’un başına geçtiği Heysel faciasını da yakından yaşamıştı ama Hillsborough onun gözünde daima farklı kaldı. Kırmızı renkli formanın birinci dereceden sevdalısı olarak, onun uğruna hayatını kaybeden insanları en iyi o anlayabilirdi.
Olay sonrasında yanına birkaç futbolcuyu da alarak yetişebildiği tüm cenazelere katıldı Dalglish. Aynı şekilde hastanede tedavi gören kulüp aşıklarını da yalnız bırakmamaya özen gösterdi. Facia ile ilintili her ortamda ve tüm yas dolu törenlerde dimdik ayakta kalan hep o oldu. Ve ölenlerin yakınları, kasırganın ortasındaki bir meşe ağacı gibi sapasağlam duran Dalglish’e tutundular. O da bu acıyı ertesi sezon şampiyonluğa çevirerek taraftarına en güzel hediyeyi verdi. Ancak koca bir kulübün matemini neredeyse tek başına eritmek, bir noktada Dalglish’e bile fazla geldi. Ertesi sezon ayrılık vakti gelmişti. Görevi bıraktıktan sonra Hillsborough Stadı’nın ev sahibi olan Sheffield Wednesday’den teklif aldı. Ne var ki, Leppings Lane’in kötü anıları gözünün önünden hiç gitmiyordu. Ve hiç düşünmeden reddetti.
16 Nisan’dan itibaren tüm Liverpool taraftarı Anfield’a akın ediyordu. Omuz omuza tezahürat yaptıkları kişilerle bu acıyı paylaşmak, içindekileri dökmek için... Dalglish, bu kadar aşığı sokakta bırakacak değildi. Hemen kapıları açtırdı ve taraftarlar, ölenlerin anısına Anfield’ın çimlerine hatıra eşyaları bırakmaya başladı. Hüzünle dolu bir yağmur bulutunun yol açtığı sağanak misali bu ritüel günlerce devam etti. Yaşanan duygu yoğunluğunu da en iyi şekilde ifade eden, biyografisinde yazdığı üzere Dalglish oldu:
“Bir sabah, daha kimsecikler yokken, sembolik eşyalarla dolu sahaya çıktım ve çocuklarımın oyuncaklarını Kop tarafındaki kalenin direklerine bağladım. Kaleler, zemin ve Kop tamamıyla çiçekler, atkılar ve çeşitli hatıralarla doluydu. Bunu hayatımda tanık olduğum ‘en üzücü ve en güzel’ an olarak tanımlayabilirim. Tam olarak böyleydi gerçekten. O hatıraların orada var oluş sebebi üzücüydü ama onları görmek bir yandan muhteşemdi. Kop boyunca yürümek o kadar duygusaldı ki... Birçok insan, sevdiği kişinin bir zamanlar maç izlediği yere hatıralarını bırakmıştı. Yan yana tezahürat yaptıkları takımdaşlarının adına özel anılar ve mesajlar vardı. Bariyerlerin bir kenarına bırakılan iki portakal beni gerçekten çok etkiledi. Ağlamamak için kendimi zor tuttum. Çok önemsiz gibi görünen ama birçok manası bulunan iki portakal... Kim bilir? Belki de iki taraftar, devre arasında paylaşmak üzere, sırayla her maça iki portakal getiriyordu. Onları buraya bırakan kişinin bir daha Kop’a uğrayıp uğramadığını merak ediyorum. “
Bir Sembol Olarak Hillsborough
15 Nisan 1989’da olanları, bugün birçok tema ile ifade edebiliriz. Ancak yaşanan tüm bu trajediye rağmen günümüzde akla ilk gelen, Liverpool taraftarının 22 yıldır eşsiz biçimde örneklendirdiği üzere “kulüp sevgisi” oluyor. O günden beri malum 96 kişiyi bir şehit misali onurlandırdıkları gibi, onlara dil uzatanları hiç affetmediler.
Olay hakkında yalan haber yayımlayan ve Liverpool taraftarını sarhoş olarak niteleyen The Sun gazetesi, şehirdeki satışları neredeyse sıfıra inince cevabını feci şekilde almış oldu. Sonraki yıllarda da Hillsborough trajedisi üzerinden ciddiyetsiz yazılar içeren birçok yayın organı, olay daha dün yaşanmışçasına tepki gördü. Son olarak 2009 yılındaki anma töreni sırasında yanındaki futbolcu ile şakalaşırken görüntülenen yedek kaleci Charles Itandje, tam 14 gün kulüpten men cezası aldı. Özür dilemesine rağmen taraftarlarca hiç affedilmeyen oyuncu bir daha kulüpte barınamadı.
96 talihsiz ve sevdalı taraftar, şekli ve nedeni ne olursa olsun son nefeslerini tek bir gölgenin altında verdi. O da Liverpool’a duydukları aşktan başkası değildi. Yakınları, tribün arkadaşları ve tüm şehir bu gölgenin uğrunda gözyaşı döktü. İhtiyaç duydukları zaman sarılacakları bir efsane olarak Dalglish her seferinde yanlarındaydı. O 15 Nisan sonrasında İngiltere’de hiçbir stadyum eskisi gibi olmadı, olamadı... Ancak kulüp sevgisinin ne derece yoğun bir duygu olabileceği, hiç unutulmayacak biçimde hafızalara kazındı.
Not: TamSaha dergisinin Nisan sayısında yayımlanmıştır. Hillsborough'nun yıldönümü dün olmasına rağmen işten güçten burada paylaşmaya vakit bulamadık işte.
Gönderen:
Mustafa Akkaya
Etiketler:
TamSaha
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder