Subscribe Twitter Twitter

29 Temmuz 2012

Mourinho, Nuri, Wenger


Nihayet uzun süredir beklenen makus kaderi Mourinho açıkladı ve Nuri Şahin'i yeni sezon kadrosunda düşünmediğini net bir biçimde açıkladı. Kaleciler ve genç oyuncular haricinde 20 kişilik çekirdek bir kadro var Portekizli'nin aklında. Olabildiğince az ve öz bir kadro istediği bariz. Bu yapılanmanın üzerine de B takımdaki gençlerin kendilerini daha iyi gösterebileceğini düşünüyor. Çok benzer bir yaklaşımı 2006/07 sezonu başlangıcında Chelsea'de de aynı düşünceyle uyguladığını hatırlatmakta fayda var. O günlerde takımını 50 yıl aradan sonra üstelik 2 sezon üst üste şampiyon yapmış bir adamın egosunu taşıyordu elbette. Hatta akıl oyunları bazında da ligde onun eline su dökebilen yoktu, ki Alex Ferguson bile sessiz kalmakla yetiniyordu. Nitekim Mourinho'nun kumarı tam olarak tutmadı. Ligde Man. United'ın 6 puan arkasında kalınırken Şampiyonlar Ligi yarı finalinde Liverpool engeli geçilemedi. Sadece United karşısındaki FA Cup kaldı o sezondan yadigâr.

Mourinho, bu yaklaşımı 2 sezonu geride bıraktığı R. Madrid'te uygulayınca sonuç ne olacak bilinmez. Inter'de bunu göremedik zira sadece 2 sezon kalabildi Milano'da. Ama geçtiğimiz sezon onun Real Madrid'inde tüm kupalarda 30 maç barajının üzerine sadece 15 oyuncunun çıktığını düşünürsek, Mourinho'nun malum anlayışını halihazırda uyguladığını anlayabiliriz. Bu durumda sırasıyla 12 ve 10 kez sahaya çıkan Hamit ve Nuri'nin gönderilişi zaten sürpriz değil.


Mourinho'nun "az ve öz" anlayışının ilk kez görüldüğü sezon Nuri Şahin'in de B. Dortmund'taki gidişatı sekteye uğruyordu. Bu şekilde 2007/08 sezonunda Feyenoord'un yolunu tutan Nuri, böylece Dortmund'ta onu A takıma çıkaran Bert van Marwijk ile yeniden buluşuyordu. O zamanlar 20 yaşını bile yeni doldurmuştu Nuri ve o doğru Feyenoord hamlesi ile golleri ve asistlerine geri döndü. Dortmund'a geri geldiğinde yanında Jürgen Klopp'u buldu ve sonrasında Dortmund'un başarı hikayesi en keyifli anlarını yazdı zaten. Bu iki teknik adam ile Nuri'nin futbolu ilk önemli gelişmelerini gösterdi kısaca.

Feyenoord'ta van Marwijk ile tekrar futbola dönen Nuri'yi şimdi de Arsene Wenger istiyor. Bir başka genç oyuncu uzmanı ve yetiştiricisi... Nuri henüz 24 yaşında ve gençlik dönemini geride bırakıp olgunluk evresine geçmek üzere. van Marwijk'in ellerinde önemli bir evresini başarıyla geçmiş, gerisini de getirmeyi bilmişti. Şimdi yeni bir evrede Wenger'in tedrisatına girişi, Nuri'nin kariyerini tekrar istenen ve beklenen seviyeye getirebilir.

17 Temmuz 2012

Şimdi Değil de Ne Zaman?


Beşiktaş ve hatta Türkiye futbolu hakkında konuşmaktan ne kadar sıkıldığımı hem yakın çevrem hem de bu blogu en azından geçen sezon boyunca takip edenler bilir. Yeni sezon başlarken de lig anlamında en ufak bir düzelme ümidim yok açıkçası. Hatta hazır yıllık iznime çıkmış, bu akşam da güneylere yol alacakken hiç de öyle bloga Süper Lig hakkında bir şeyler karalayasım yoktu. Ama şu linki gördüğüm anda yazmadan edemedim ne yapayım!

Daha bugün satışa sunulan kombine biletlere büyük ilgi olduğu belirtilmiş resmî siteden. Evet, taraftar bugün almayacaksa ne zaman alacak klişeleri... Sadece Beşiktaş için söylemiyorum ama; taraftarda ne zaman gerçek anlamda kombine bilet alma heyecanı yarattınız ki? Yarattınız da biz mi almadık? Stada gittiğimde yerimin belli olduğunu bildim mi ben? Bildim de yerime oturmuş birini kaldırabilecek bir düzenim mi oldu? Tribünde güvenliğimden emin olabildim mi? Kafama bozuk para veya pet şişe yeme riskinden ne zaman uzak durdum en son? Hadi bunları geçtim, sahada en son ne zaman umut vaad eden bir kadro gördüm? Ne zaman 90 dakika boyunca hop oturup hop kalktım? Sadece kendi takımımı değil, rakip takımı da alkışlayabileceğim bir maçı ne zaman izledim o tribünde? Hadi ben izlediysem de benle birlikte yanımdakiler de alkış tutabildi mi?


Olmadı bunların hiçbiri. En son Tigana varken yaklaştık belki ve ben de en son o zaman kombinemi aldım zaten. Sonrakilerin hiçbirine o kadar güvenmedim. Ülke futbolu da o sezondan sonra ilerlemek yerine geriledi zaten. Gereksiz gerilimlerle dolu koca bir sezonu neden takip edeyim ki?

Kaldı ki Bundesliga'daki kombine bilet satışları hakkındaki haberleri yeni okuduk. Bayern Münih sezon boyunca tüm kombinelerini satarken, Dortmund'un sattığı 54 bin kombinenin üzerine daha 35 bin talebi karşılayamadığı yazıldı. Adamlar ligin başlamasına 1,5 ay kala satışları bitiriyor ve bizim memlekettekiler daha yeni başlıyor! Avrupa'da neredeyse herkesin yeni formaları belli oldu, bizimkiler henüz duyuramadılar bile! Unutmadan hatırlatalım; Dortmund da henüz birkaç sezon öncesine kadar borç batağındaydı ve hatta bu yüzden kendi stadını bile satmak zorunda kalmıştı. Bugünkü imrenilecek seviyeye nasıl geldiklerini artık ben anlatmayayım, her yerde yazıyor uzun süredir.


Bakış açıları arasındaki fersahları anlatmak için blog az geliyor artık. Ülke futbolu için 3 Temmuz büyük bir kriz olduğu kadar eşsiz bir fırsattı da. İçinden çıkmak bir yana, kaynayan kazanın üzerine kapağı olduğu gibi kapatıverdik. Şimdi değil de ne zaman soğuyayım ben Süper Lig'den?

15 Temmuz 2012

Çin, Rusya, Katar


Futbolun içine sermaye bugünkü kadar girdikçe iyi mi oluyor kötü mü oluyor karar veremiyorum. İyi de değil kötü de değil çünkü. Örneğin arkalarında güçlü bir destek olmasaydı yakın zamanda Chelsea, Manchester City, Malaga ve PSG gibi kulüplerin zirveye oynayışını izleyemeyecektik. Bir anlamda çeşitlilik arttı ortamda. Ama öte yandan çok ciddi de bir adaletsizlik söz konusu. Ayrıca bu kulüplerin adım adım sesini duyuran Finansal Fair Play'e ne derece ayak uyduracakları şimdilik soru işareti. Son olarak bu atılımların ceremesini pahalı bilet fiyatları olarak karşısında bulan taraftarın sıkıntısı da ayrı bir tartışma konusu.

Bu parasal bolluk astronomik oyuncu ücretlerini beraberinde getirecekti elbet. Ama bu akım asıl Avrupa ötesine taştığı anda futbolun özünün iyice arka plana atıldığını gördük, ki bana göre işi çığrından çıkaran budur. Bu noktaya kadar Finansal Fair Play veya Bundesliga'daki gibi yerel yönetmeliklerle işi makul seviyede tutabilirsiniz. Ama örneğin Etoo'nun yılda 20 milyon €'ya 30 yaşındayken Anzhi'ye transfer oluşu her yönüyle futbol dışı. Anlayamıyorum böyle adamları ve anlayamayacağım da sanırım. Kariyeri yeterince uzun ve başarılarla dolu oyuncuydu Etoo. Inter'de de aşağı yukarı 10 milyon € kazanacak seviyedeydi zaten, ki o güne kadar kazandıkları da cabası. Şimdi evde oturup klavye başından söylemesi kolay elbette ama bu adam yılda bir 10 milyonu daha neden kazanmak ister? Özellikle Rusya'nın kıyıda köşede kalmış bir kulübünde halısaha maçı misali takılmak için...


Etoo'yu takip edenler de az olmadı üstelik. Drogba, Anelka'yı takiben Çin ligine gitti bir pop-star edasıyla. Üstelik bunu para için yapmadığını belirtti dün. Neden oraya gittiğine dair başka bir açıklama kimin aklına geliyor? Ondan önce de Nilmar'ın Al-Rayyan'a transferini okuduk. Daha 28 yaşında ve piyasası da olan adam Nilmar. Ne işi var Katar'da diyemiyorsun bugünün şartlarında. Alıştık çünkü.

Bu adamların gittiği yer Türkiye olsa anlarım mesela. Bizimkiler de enayi gibi makul seviyede parayı verebiliyor çok düşünmeden. Futbolcu gözünden bakarsak da oldukça ideal. İstanbul'un yaşam tarzı çok yabancı değil, Avrupa'ya yakın, Afrika'ya uzak değil... Ama Katar, Çin veya Rusya nedir? Bugüne kadar milyonları kazanmış adamın fazladan birkaç milyon € için bunca kültür ve coğrafya değişimine gitmesi normal midir?

10 Temmuz 2012

Seba, Milne, Beşiktaş


Bloga yazı yazmayalı da epey olmuş. Bu yoksunlukta iş yoğunluğunun yanı sıra yüksek lisans proje hazırlıkları ve TamSaha yazılarının payı büyük elbet. Ne zamandır ha yazdım ha yazacağım bir şeyler derken bu fotoğraf aklıma geldi. Four Four Two'nun bu ayki sayısından çarptım. Gordon Milne ile yapılan röportajda kullanılmıştı ve gördüğüm anda gözlerimi alamadım. Çarptı resmen hemen...

Süleyman Seba o tüm babacanlığı ve sade otoritesiyle masa başında. Diğer tarafta ise Gordon Milne kendisini Beşiktaşlı yapan imzayı atıyor. Etrafta naif, güleryüzlü ve mutlulukları suratlarına yansımış insanlar... Yaklaşık 25 yıl olmuş ve o zamandan beri neler değişmiş. Özlüyor insan. Yıldız transferden çok genç oyuncularını, şovenizmden çok efendiliği, göz boyamacılıktan çok takımın başarısını düşünen bir anlayışı özlüyor. Seba'dan sonra adım adım kaybedilen ve neredeyse sıfırı tüketen o saygınlığı ve ağırlığı arıyor gönül ister istemez. Şimdi bul bulabilirsen...

ShareThis

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...