Subscribe Twitter Twitter

29 Mayıs 2012

Çamurun Dibi Yok


Bu sezon Messi 73 gol atmış, Manchecter City efsanevi bir şampiyonluk kazanmış, Montpellier destan yazmış, Chelsea mucizeyi başarmış, Juventus küllerinden doğmuş vesaire... Dönüp dolaşıp biz yine nasıl oluyorsa şike konuşuyoruz bir şekilde! 3 Temmuz'dan sonraki ilk birkaç ay çeşitli kara senaryolara maruz kaldık, ardından da bu pisliğin nasıl halı altına süpürülmeye çalışıldığına. Derken iddianame yazıldı ama bu sürede "halı altı" operasyonu da hız kazandı. Davalar başladıkça hızını artırdı ve nitekim hiçbir kulübün büyük bir ceza almayacağını henüz davalar sonuçlanmadan biliyoruz artık. Ama ateşi başlatan asıl sorunun cevabı hakkında hiçbir kesin bilgiye sahip değiliz. Şike yapıldı mı, yapıldıysa ne şekilde yapıldı, kimler yaptı?

Hadi bizimki kara mizah... Tam diyorum ki ne güzel ligler bitti, biraz kafa dinleriz, zaten Euro 2012 de var, direk ona kanalize oluruz... Hayatımın kafadan son 12 yılında bir ilktir bu arada liglerin bitişine sevinmem. Ama bu sefer de İtalya'dan gelen haberler gündemi coşturdu! Neyse ki oradaki sürecin gerek federasyon gerek İtalyan yargısı tarafınca bizdeki kadar uzamayacağını artık konuyla biraz alakalı herkes biliyor. Birkaç güne olay genişler, birkaç haftaya da cezaları öğreniriz birer birer.


Yalnız İtalya'nın da başbakanı enteresan adammış. "Futbolu 2-3 yıl durduralım" demiş Mario Monti. Orada durduralım derler, burada gerekirse 5 yıl Avrupa'da oynamayıverelim diye konuşurlar. Kimse bu sürede ne yapacağını, neleri nasıl çözeceğini konuşmuyor ama nedense.

Asıl anlamadığım nokta; hadi bizde suç var ama kesin bilemiyorsun, dolayısıyla cezası da olmuyor gibi bir şey. Önümüzdeki yıllarda artık şike veya teşvik görmeyiz diyemiyoruz. Ama İtalya'da sapına kadar cezayı da basıyorlar, hem de hemen. Üstelik bu futbolcular yılda milyon €'lar kazanan adamlarken ne işleri oluyor halen bahisle şikeyle? 800 tane koyunu olan bir çoban fazladan bir koyun için bunca hileye fesada karışıp bütün köyü ateşe atabilir mi? Atabiliyormuş demek ki...


Son olarak buradaki "köy" olan Lazio'nun cezası Juventus'unki gibi olursa geri dönüşü onlar kadar kısa zaman almayacaktır bu arada. Ne Juve kadar taraftar kültürü, ne de onlar kadar köklü tarihleri var. Fiorentina ve Napoli de çeşitli sebeplerle alt liglere düştü ama bu iki unsurun varlığı ve elbette doğru yönetim politikalarıyla tekrar Serie A'ya yükseldi. Çanlar artık Lazio için çaıyor diyebiliriz. Bir de ne olur bari bu çamur Conte'ye sıçramasın. Yazık artık o camiaya... Adam onca sempati kazanmışken kendi adıma bir kez daha kandırılmış olmak istemem.

27 Mayıs 2012

Paris'ten Futbol Manzaraları


Son bir haftadır şirket işi gereği Paris'te olduğumdan neredeyse tüm futbol gündeminden uzak kaldım. İyi de geldi aslında. Türbülansta geçen bir sezonun ardından bir anlamda tatil gibi geldi. Ama gündemden nispeten uzak kalsam da futbolun kendisine o kadar da mesafeli değildim. Önceki gidişimde Stade de France'ı ziyaret etmiştim ve bu kez sıra Paris St. Germain'in mabedi olan Parc des Princes'teydi.

42 yılın kadroları

Avrupa'da öyle bir sürü stat gezmiş bir adam değilim ama PSG'nin stadı öyle mutlaka görülmesi gereken bir yer değil açıkçası. En nihayetinde 42 yıllık maziye sahip bir kulüp olarak iki lig şampiyonluğu ve bir Kupa Galipleri Kupası bulunuyor PSG'nin. Dolayısıyla kulüp müzesinin de öyle görkemli olduğunu söylemek güç. Bir de genel kanım şu ki Lugano Paris'te taraftarlarca da sevilmiyor nedense. Oyununu beğenmiyorlar.

Kulüp mağazasında tanıdık isim

Stat turunda bize eşlik eden rehbere kulübün kâr edip etmediğini sordum. Sırf somut bir cevabı var mı diye merak ettiğimden!.. En nihayetinde oldukça varlıklı bir kulüp sahibi var sonuçta. Ama verdiği cevap somut olmaktan ve rakam içermekten çok uzaktı. Kulüp el değiştirdiğinden beri maça gelen ortalama taraftar sayısının 25 binlerden 45 binlere geldiğini, taraftarların sürekli bir şeyler satın aldığını falan belirtti. Yeterli değil elbette. Henüz Şampiyonlar Ligi'nde bile oynamadan onca yatırımın ve kadro ücretinin ağırlığını kaldırmak kolay değil.

Parc des Princes'te dört İtalyan bir Türk

Benimle birlikte stat turuna katılan 4 kişilik orta yaşlı bir İtalyan grup vardı. İngilizce bilmiyorlardı ama bu kesinlikle anlaşmamıza engel değildi. Akdeniz havasına sahip iki kültür olarak ortak dilimiz futbol iken anlaşamamak olmazdı.

Yavru City'liler!

Son olarak bu fotoğrafı paylaşayım dedim. Taraftarlığın yaşı yok ama en şirin çağı da bu herhalde. Ufak City'liler o son dakika gollerinden sonra formayı bir giyip hiç çıkarmamışlar gibi!

14 Mayıs 2012

Taraftar Akademisi


Euro 2012'ye 25 günden az vakit kalmışken artık yavaştan o ruh haline girmek lazım. Carlsberg, İngiltere Milli Takımı için "Taraftar Akademisi" konseptli bir reklam çekmiş. İngiliz olsam gaza gelmemem mümkün olmazdı herhalde. Yalnız bu reklamın bir benzerinden bize de lazım. Şöyle tribünden nasıl koltuk sökülüp sahaya atılır, maç sonrası nasıl İsviçreli dövülür, tribünde nasıl adam bıçaklanır, biber gazından nasıl korunulur, benzinliğe nasıl yanan cisim fırlatılır, polis şiddetine ne şekilde karşılık verilir vs... Kupada da yokuz ama öğrenmek gerek! Gerilim dolu yeni sezona da hafiften bu şekilde hazırlık yapılabilir sanki.

13 Mayıs 2012

İşte Heyecan Bu!


Premier Lig NTV'de yayınlanırken jenerik sloganını benim yaşlarımdaki herkes bilir. Hani Murat Kosova'nın "İşte Premier Lig bu!" sözü... Bugün öğleden sonra Etihad Stadium ve Stadium of Light'ta öyle anlar yaşandı ki, TV karşısında izlerken formasının rengi ne olursa olsun bir futbolseverin heyecanlanmaması imkansızdı. Uzatmaya gerek yok; mutlaka kazanması gereken maça City 90+2'ye kendi evinde 2-1 yenik girdi. Maç 90+5'te biterken tabelada 3-2 yazıyordu! Maç 1-2 bitseydi bir futbol mucizesinden ve United'ın 20.  şampiyonluğundan bahsediyor olacaktık. Hoş ki şimdi de başka bir futbol mucizesi dillerde haklı olarak. Old Trafford ve Etihad arasında öyle gidip geldi ki o şampiyonluk... Manchester'ın iki ekibine de ister istemez saygı duyuyor insan.

United'ın şampiyonluk durumuna emek, City'ninkine de salt sermaye sayesinde başarılmış gözüyle bakılmasına karşıyım hepsinden önce. City'ninkinde emek yok muydu yani şimdi? Açıkçası ben de maçları dönüşümlü izlerken United'ın ipi göğüslemesini istiyordum ama City'li oyuncuların son haftalardaki ve bugünkü mücadelesini, hırsını, azmini gördükçe istediği olmasa da mutlu oluyor insan. İsterseniz City parayla şampiyon oldu deyin, doğru ya da yanlış tartışılır. Ama öncelikle şuna bakın; bu sezon Premier Lig'i yakından izleyip zevk almadım diyebilir misiniz? Veya bu akşam benim gibi oturup City'nin o maçını izlediyseniz ekran başından nasıl zevk almadan kalkabilirdiniz? Hepsinden önce bunları gözden geçirmek gerekiyor, işin arka planını sonra da değerlendirebiliriz.


Ki değerlendirmek gerekirse de buyrun, United da Amerikan sermayesi ile yönetiliyor. Ama Glazer ailesi yönetimsel anlamda kulübü borç içine sokmaktan pek öteye gidemezken, karşı tarafta yatırdığı parayı sonuna kadar gayet verimli kullanan Şeyh Mansur gerçeği var. Gerek pazarlama, gerek taraftar desteği, gerek futbolcu ve altyapı yatırımı, gerek idari beceri olarak United'a geniş adımlarla yaklaşıyorlar. Hatta bir kısmını en az onlar kadar iyi yapıyorlar. Sadece ünlü futbolculara milyonlar saçmaktan ziyade, bunun yanında stadyumuna ve genç futbolcu gelişimine azımsanmayacak yatırım yapıyorlar. Kısaca olaya sadece sermayenin gücü olarak bakmaktan ziyade, sermayeyi nasıl daha iyi kullanırsınız diye bakmakta da fayda var.

Son olarak Murat Kosova'nın malum sözünü "İşte Süper Lig bu!" diye değerlendirmeyi deneyin. Aklınıza heyecan dolu bir futbol ziyafetinden çok gereksiz gerilimlerle dolu, masa başında saçma sapan kararlarla idare edilen, kocaman bir balon ligi gelmiyor mu? Bilhassa "Bu kadarlık işte bizim Süper Lig de!" diyesim geliyor açıkçası benim. Ve o raddeye geldim ki Süper Lig falan konuşmak istemiyorum. O bir yana, bittiği için de çok mutluyum. Hayatımda gördüğüm en saçma ve rezil sezonu geride bıraktıktan sonra bugünkü Man. City - QPR maçıyla futbola bir kez daha aşık oldum.

Kaybettiğimiz heyecan futbola değil, Süper Lig'e... Kaybettirenler utansın.

10 Mayıs 2012

Zanetti'nin Evrimi


Evrim denemez buna!.. Ancak zamanı durduran adam olarak adlandırabiliriz Zanetti'yi. 17 yıldır Inter'de top koşturuyor ve neredeyse hiç değişmemiş gibi. Özellikle Inter gibi nispeten kaotik bir kulüpte adamın en azından bir nebze yaşlanmasını, suratına bir yorgunluk çökmesini beklersiniz ama o da yok Zanetti'de. Performans deseniz şarap gibi zaten. Yıllandıkça tat vermeye devam ediyor. İlk sezonu olan 1995/96'da takımıyla kaç maça çıktıysa bu sezon da o kadar sahada yer aldı. Ve bu adam Ağustos'ta 39 yaşını doldurmak üzere.

Bayrak adamların yeri futbolda benim için her daim ayrıdır. Ama Zanetti'nin mesleğine ve takımına olan bağlılığı bayrak adamlıktan da çok öte. Yolu daha olabildiğince uzun süre açık olsun.

6 Mayıs 2012

Ötesi Yok...


Olay budur işte. Barcelona'nın Guardiola döneminde verdiği imajı tek cümlede özetlemek gerekirse; mükemmel bir futbolu sağlam insan ilişkilerinin de katkısıyla çok basitmiş gibi sahaya yansıtan ve böylece kupalar kazanan bir takım oldular. Ligdeki 50. golünü atan Messi de onu bir anlamda yücelten ve futbol tarihinde başka bir seviyeye getiren Guardiola'ya olan sevgisini böylesine içten gösterebildi. İnsanın gözlerini yaşartabilecek bir sahneydi, ki bunu hissetmek için Barcelona taraftarı veya seveni olmak gerekli bile değil.

1 Mayıs 2012

TamSaha Mayıs



TamSaha dergisinin Mayıs sayısı yayında. Dünya ve Türkiye futbolunun gündemindeki konuları, röportaj ve dosyalarla ele alan derginin 91. sayısı da dopdolu.

Spor Toto Süper Lig Samsunspor'u kaybetti ama Türk futbolu uzun yıllar güvenebileceği genç bir kaleci kazandı. Futbola Kartalspor'da başlayıp 17 yaşında Fenerbahçe'ye transfer olan, ilk Süper Lig tecrübesini kiralık olarak formasını giydiği Samsunspor'da yaşayan Ertuğrul Taşkıran, müthiş performansıyla ayakta alkışlandı. Sadece saha içindeki yetenekleriyle değil, hayata bakışıyla da farklı bir kişilik çiziyor, geleceğe dair hedeflerini de futbol sahasıyla sınırlı tutmuyor:  "Parmakla gösterilmek istiyorum..."

Türkiye'ye geldiğinden beri ilginç adı, kıvrak çalımları, sürati ve sempatik hareketleriyle futbolseverlerin dikkatini çekmeyi başaran Hurşut Meriç, hayat hikâyesini ve hedeflerini TamSaha'yla paylaştı: "Ay-yıldızlı formayı bir kez giyebilsem..."

Tam 12 yıldır aralıksız oynayan, Süper Lig'in en tecrübeli oyuncularından  Adem Koçak, disiplinli yapısı ve mesleğine olan sevgisiyle gerçek bir profesyonel.  Belirli bir çizginin altına hiç bir zaman düşmemesi onu vazgeçilmez oyuncular arasına sokuyor. Bu sezon Bursaspor'da giderek artan performansıyla tecrübesini ve profesyonel anlayışını takımına katkı olarak sunuyor: "İstikrarın adı, görev adamı..."

Ayrıca, "Spor Toto Süper Lig Değerlendirmesi: İlk gülen Galatasaray", "Millî Takım: Yeniden yapılanma turnesi başlıyor", "Süper Lig'in Yabancı Raporu: Lejyonerler ikinci yarıda coştu", "Ziraat Türkiye Kupası: Vuslat zamanı", "Süper Lig Oyuncu Araştırması: Şehirlerde İstanbul, bölgelerde Marmara", "U19 Kadınlar Avrupa Şampiyonası: Rakipler belli oldu, geri sayım başladı", "Şampiyonlar Ligi: Münih'te final başkadır", "Şampiyonlar Ligi: Bir başka final!", "UEFA Avrupa Ligi: Boğanın tesellisi", "Abramovich'in en pahalı hobisi!", "Yanlış zaman, yanlış mekân", "Futbol organizasyonlarında teknoloji kullanımı", "Futbolda şiddet ve çözüm yolları", "2012 Londra Olimpiyatları: Bir rüyanın peşinde", "Euro 2012 Polonya: Sürprizlerin kırmızı beyazı", "Euro 2012 Ukrayna: Lobanovski'nin torunları", "Cezmi Başar: Bir duayeni yitirdik", "Erdoğan Arıca: Başı ön eğilmedi", "Kitap: Onun gibisi gelmedi" dosyalarıyla TamSaha'nın Mayıs sayısında da futbol kültürünün değişik konularıyla, farklı bir içerik yer alıyor.

ShareThis

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...